Zorunda Kalmadan Önce Değiş!
Değişim hepimizin arzu ettiği, aynı oranda da korktuğu, ne yaparsa yapsın karşı koyamadığı bu nedenle de anlamlandıramadığı bir grift denklemdir.
Dünya var olduğundan beri bir değişim sürecindedir. Değişim gelişimi doğurur ve gelişim tekamül sisteminin işlemesini sağlayan itici kuvvettir.
Değişim; hayatın karşı koyulmaz, değişmez kuralıdır. Doğadaki canlılar varlıklarını değişebilme yeteneklerine borçludur. Toplumsal değişim de tıpkı doğa kanunları gibidir, hayat bizi ister istemez sürekli bir değişime zorlar. İnsanların çoğu değişime ayak uyduramaz , kabullenmekte zorlanır değişen koşullara uyum sağlamak yerine mevcut durumu statükoyu korumayı tercih eder. Böylece değişim için mücadele edenler ve değişime direnenler yani statükocular ipin iki ucundan asılır. Kazanan er ya da geç değişim olur. Çünkü değişim akıştır, harekettir ve yaşam durmaya değil akışa ayarlıdır.
Değişimin önündeki en büyük engel alışkanlıklar, rutinler ve konfor kaygısıdır. Değişim, güvenlik endişesini de barındırır, çünkü değişiklik belirsizlik demektir bir anlamda bu da haliyle güven duygusunu etkiler. Yeterince açıklanmamış, bilinmeyen ,güven duygusu vermeyen değişimlere insanoğlu mesafeli yaklaşır, kabullenmesi kolay olmaz. Bu bilgisizlik durumu değişime direnci artırır. Sadece bireysel tutumlar değil toplumlar da değişime mukavemet gösterir. Mukavemeti düşük olan toplumlar değişime daha çabuk ayak uydurabildiği gibi bu tür toplumları etkileyebilmek, yönlendirebilmek de hayli kolaydır. Değişime dirençli insanlar genelde;
prensipli olmakla övünenler, ön yargılarına sıkı sıkı tutunanlar, üşengeç ve tembel olanlar, her şeye kusur bulan, memnuniyetsiz ve fazla kendini beğenmiş, narsist kişilerdir.
Toplumlar sürekli bir değişim içindedir, tıpkı canlı organizmalar gibi. Toplumdan topluma değişen sadece değişme hızıdır. Geleneksel toplumlarda değişim daha yavaş daha durağanken, endüstriyel toplumlarda daha hızlı ve marjinaldir. Değişim bazı toplumlarda sorunları çözüme ulaştırırken, bazı toplumlarda da bir takım sorunları beraberinde getirir. Değişim bir süreçtir, yönü pozitif olduğu gibi negatif de olabilir yani değişimin yönü daha iyiye daha güzele olumluya olabileceği gibi aksine daha kötü daha olumsuz değişmeler de söz konusudur. Öyle ya da böyle değişimin varlığını kabul etmemek imkansızdır. Evrimsel değişim, kültürel değişim, ekonomik ve maddi planda değişmeler, toplumsal ve bireysel değişimlerin boyutlarındandır. Değişiminin evreleriyse; öğrenme süreci, deneme yanılma süreci, çatışma ve belirsizlik süreçleri , aidiyetin etkisi, kimlik, kişilik sorunları, idealizm, çatışma ve barışma, kabullenme ve inkar etme, hazmetme, özümseme gibi bireysel ve toplumsal süreçlerdir.
İyi anlatılmamış, içeriği yeterince aydınlatılmamış değişiklikler, insanlarda korku ve tedirginlik meydana getirir. Çünkü her değişiklik biraz belirsizlik demektir. Güvenli alanımızı terk etmekten korkarız. Hazırlıksız yakalanmaktan korktuğu için insan değişime direnir. Ne zaman ki konfor alanını terk etmeye karar verir insan; işte o vakit keşfe hazırdır. En başta kendini keşfeder değişime azmetmiş birey, bilinmeyen yönlerini, törpülenmiş yeteneklerini farkeder. Bakış açısı değişir, ufku genişler baktığında gördüğü eskisi gibi değildir artık. Değişim beraberinde mutluluğu getirdiği gibi kimi zaman da sancılı bir süreçtir, en nihayetinde süreç sıkıntılı da olsa akıbet hayır olur. "Dua edelim düşmeseydik düşünmeyecektik" derken İsmet Özel her değişimin bir yıkımdan doğduğunu ifade eder.
Alışkanlıklarının esiri olmak yorar insanı bir yerden sonra, mutsuz, agresif, depresif kılar.
Değişim; hayatımızın değişmez bir gerçeğidir, her ne kadar dirensek, kaçınsak da, zamana direnmek yerine zamana (akışa) teslim olmak gerekir çoğu zaman, tabii ki bilinçli, şuurlu bir şekilde. Değişimin bireyi ve toplumu ne kadar etkilediğini anlayabilmek için öncesi ve sonrası kritiği yaparız, kâr-zarar hesabı yapıp, major-minör faydalarına bakarak performans değerlendirilmesi yapıldığında değişimin etkileri tam olarak ortaya çıkar.
Değişim, yeni fırsatlara kapı aralar, yeni fikirlere hayatiyet kazandırır, hareketlilik ve kültürel çeşitlilik demektir aynı zamanda. Bunun yanında kargaşa, kaos, güvensizlik gibi çevresel sorunları da beraberinde getirebilme riski vardır, şayet değişimin oku negatife yönelikse.
Olumlu bir tutum takınmak şarttır en başta değişime niyet etmiş kişiler için, değişime inanmak faydalarını maksimize etmek için önemlidir.
Zamanla her şey, herkes değişir. Bu değişim özdedir ve iyi ya da kötü olarak tezahür edebilir. Moda değişime davet eder sürekli insanı ama bu değişim yapay, suni bir değişimdir neticede. Sürüden ayırmamak kontrolü elden bırakmamaktır amaç modanın efendileri için. Moda ve benzeri akımlarla değişim adı altında toplumlar pek tabii manipüle edilebilir.
Bu değişim esasında başkalaşımdır gayr-ı iradi gerçekleşir, sürüden ayrılmamak için dayatılır ve şuursuz, pasif bilinçle kabullenilir. Bu şekilde insan ilişkileri, toplum eğilimleri, fikirler, inançlar manipülatif stiller empoze edilerek kontrol altına alınır. Bu değişmenin bilinçsiz gayr-i iradi olanıdır. Bilinçli değişim, iradi değişim içinse yapılması gereken ilk hamle bilinci uyandırmaktır. Aktif bilinç bizi sürüden ayırır, varoluşsal aydınlanmayı gerçekleştirir, artık her adım bir basamaktır ulvi olana yükselen. Aktif bilinç sahibi hayatla, dünyayla, kendisiyle derin sorgulamalar içindedir. Bu şekilde gerçekleşen iradi değişimler beraberinde iyilikler, güzellikler ve ruhsal gelişimleri getirir.
Öyleyse değişimden, değişmekten korkmamak lazımdır. Esas korkulması gereken şey aynı kalmak olmalıdır. "İki günü birbirine eşit olan bizden değildir." derken Peygamberimiz değişime davet eder ümmetini, iyiye, güzele evrilmeye çağırır, gelişmeyi, öğrenmeyi, değişmeyi salık verir, aydınlanmanın yolunu açar bizlere. Tarih boyunca devrimler değişmeyi göze alabilenler tarafından gerçekleşmiştir. Korkak, pasif, çekingen bireyin kendi kişisel dönüşümünü bile gerçekleştirmesi beklenmezken topluma yön vermesi düşünülemez. Değişim kaçınılmazdır, bu nedenle direnmenin lüzumu yoktur.
Seçim bize kalmış ya her şeyi göze alıp değişmeye karar vereceğiz ki beraberinde bilinçlenme, aydınlanma, mutluluk, huzur, ne istediğinden emin olma durumu söz konusudur. Böylece ya mücadele etme cesareti göstereceğiz ya da korkak bir şekilde değişime direnip, değişimi ve değişeni suçlayıp monoton hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Özgüven, cesaret farkındalık ya da korkaklık tercih sizin.
Durmadan evrilen bir dünyada bizler değişimden neden korkarız. Kodlanılandan, alışılandan, benimsenenden, bilinenden ayrılıktır bir anlamda değişim. Çoğu insan bir yandan değişimi, dönüşümü arzularken bir yandan da onun bilinmez yönünden, belirsiz olma halinden imtina eder. Değişim içinde sonsuz alternatifi ve potansiyeli taşır. Adaptasyon korkusu bireyi çekimser ya da önyargılı yapıyor, toplumdan dışlanmak, kabul görmemek en büyük kaygısı oluyor. "Gelen gideni aratır." gibi söylemler de insanları değişime mesafeli kılıyor. Deneyimlemeden bize neyin iyi neyin kötü geleceğini bilemeyiz.
Bilinmeze yelken açma cesareti gösterebilenlerdir rüzgara yön verenler. Daha yaşanılası daha güzel bir dünya düşünüyorsak işe kendi bireysel gelişim kararımızla başlamalıyız. Bireysel anlamda birdenbire büyük değişimler yapmak zordur ufak adımlarla başlar ve ilerleyerek devam ederiz. Bir günümüzü diğer günümüzden farklı kılarız böylece, peygamber öğretsindeki gibi. Ama atılan adımların özümsenmesi içselleştirilmesi hazmedilmesi şarttır yoksa dönüşüm hüsran olur.
Değişime direnişin mental ve fiziksel ağırlığını taşımak yerine değişmenin muhteşem keyfini sürmek bize neden zor geliyor? Toplumsal yargılar önümüzdeki en büyük engel, toplum değişime ve değişene makul gözlerle bakmaz çünkü. Değişimi göze almış insan, kendini gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaşmış insandır. Başkalarının koşulladığı normları reddetmek, ötekileştirilmeyi göze almak, demektir değişmeye niyet etmek. Şöyle bir düşünün değişime herkes direnseydi şimdi deneyimlediğimiz noktada olabilir miydik? Değişime bir yerden başlamayan insanın kendisiyle savaşı hiç bitmez. Değişim tekdüze yaşam formundan çıkıp farklılığa doğru yol almak eğilimidir. Kendine güveni olmayan insanlar değişimden korkarlar. Değişmek kötüdür toplum için. Toplum hoşlanmadığı bir tutum sergileyeni "değişmişsin" diyerek yaftalar.Standartlara alışan insan değişimden korkar, kısır döngüyü terk etmek zordur, bağımlılıklardan vazgeçmek zor gelir insana. Çünkü bir kez farkına vardıysanız bir şeylerin artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, geri dönüşü zordur.
"Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendine dokunmasın." der Ahmet Hamdi Tanpınar manidar bir ifadeyle.
İnsanın taşıdığı en büyük sorumluluk da her şey değişirken kalbini değişmeyende, değişmesi söz konusu olmayanda sabit tutmaktır. Ayaklarını kaydırmamaktır hakikatten.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.