AYŞEGÜL TÜTEN

AYŞEGÜL TÜTEN

Yolumuza Döşenen Taşlar

A+A-

"Ormanın derinliklerinde yürümekte olan avcı ağaçlardan biri üzerinde bir levha görmüş. Levhanın üzerinde şu sözler yazılıymış: "Taş yemek yasaktır." bu alışılmadık uyarı karşısında avcı meraka kapılmış, levhanın asılı olduğu ağacın önündeki ayak izlerini takip etmeye başlamış... " diye başlar söze İsmet Özel Taşları Yemek Yasak adlı kitabında.

Sizin de karşınıza böyle bir levha çıksa tıpkı sözü edilen avcı gibi şaşırır, merak duyar, izleri takip eder, cevap ararsınız muhakkak. Yazarın da ilerleyen satırlarda belirttiği gibi eğer levhada aklın alacağı cinsten bir uyarı olsa, mesela; "Bu ağacın meyveleri zehirlidir yemeyin." şeklinde bir uyarı aklınıza yatar, işinize gelir, doğruluğunu sorgulamadan, nedenini araştırmadan, kabul eder ve geçer gidersiniz. 

Zaten yapmadığı bir şeyle insan neden uyarılır ki, kimin taş yeme alışkanlığı var ki, bu nedenle uyarılmaya ihtiyaç duysun? Böyle bir soru oluşur bu uyarıyı gören insanın zihninde. 

Çarpıcı girizgahın ardından okuyucuyla yazar arasında hakikatin bir parçası tecelli etmeye başlar ve yazar devam eder sözlerine: " İşte Allah'ın insanlar için gönderdiği emir ve nehiyler de böyledir, eğer Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeylerle ilk karşılaşan insan bunu tabii karşılarsa, aklına uygun bulursa bu emir ve nehiylerden hiçbir şey öğrenemez, ama bazı izleri takip edip bu emir ve nehiylerin nelere tekabül ettiğini öğrenebilirse hakikate varır." 

Burada akla kapı aralanır, zaten uyarı levhasının amacı da budur. Yapmadığı bir şeyle uyarıldığında başlar insanın sorgulaması, akıl yürütmesi. Bizler her şeyin hazırına o kadar alışmışız ki tahkik etmeden, araştırmadan, bize sunulanı tasdik etmeye, içine doğduğumuz konfor alanında bize verilenlerle yetinip sorgulamaksızın yaşamaya. Biri gelip o güne kadar bildiğimiz tüm doğruları yanlışlayana kadar hiç durup düşünmemişizdir. Böyle bir durumda en başta aykırı söz sahibini bir güzel linçleriz, heybemizdeki tüm taşlar bitince belki başlar aydınlanma serüvenimiz. İbrahimvari bir sorgulama sürecinden geçmedikçe, kamil insan olmamız zordur. Hep bize sunulanla yetinir, sözüm ona kapatılan o kapıları bir daha açmaya yeltenmeksizin, sırça köşklerimizde dokunulmazlıklarla yaşar gideriz. Akletmek sorgulamak hep meşakkatli olmuştur çünkü.

Peki hayatımızdaki taşlar nedir? Yemek yer gibi günde en az 3 öğün yediğimiz o taşlar nelerdir? Yazara kulak verip o taşlar neymiş öğrenelim: "İnsanlar arasında âdet haline gelmiş öyle davranışlar öyle alışkanlıklar vardır ki bunlar insan için tıpkı taş yemek gibidir. Eğer zararı bakımından düşünürsen taş yemekten çok daha büyük işlerdir bunlar, taş yemek kadar budalaca, insanın öz niteliklerine yabancı tutum ve davranışlardır. İnsanlar arasında zulüm, haksızlık, merhametsizlik, yozlaşma ve ihanet hüküm sürüyorsa bunun sebebi insanların sanki taş yermişçesine yedikleri bunca nesneden, taş yemeye mümasil tavırlarından doğmaktadır... " 

İnsanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsanız şayet şöyle bir düşünün insanın elinde olması gerekenden fazlasını bulundurması kendisi için taş gibidir. Bu yalnız mallar, servet ve güç gibi nesneler için geçerli değil, merhamet, şefkat, tevazu, sevgi ve bilgi gibi şeyler için de böyledir. İnsanın ihtiyacından fazlasını elinde tuttuğu her şey taş hükmünde, sindiremediği hazmedemediği, özümseyemediği her şey taş mesabesindedir. 

Hani bilgeye sormuşlar ya; "zehir nedir?" diye. "İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir; fazla güç, fazla dinlenmek, fazla yiyecek, fazla ihtiras, korku, sakinlik, öfke, neşe, nefret hatta fazla iyi niyet. Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir." demiş. 

Kur'an da zaten mümin şahsiyetini tam da bu minval üzere inşa eder. "Vasat ümmet" kavramı tam da buna işaret eder. Allah bizden denge insanı olmamızı ister. İfrat ve tefritten kaçınan, vasatı, orta yolu bulan, itidali elden bırakmayan mü'min israf ve cimrilik arasında orta yerde olan korku ile umut arasında doğru yerde konumlanan kişidir. Ölçülü olmak, aşırılıktan kaçınmak, itidali elden bırakmamak yüce Allah'ın bize ayetleriyle çizdiği orta yoldur. İnsanın davranışlarındaki sayısız aşırı uçlar arasında dengeli bir orta yolu ele geçirmesi şarttır.

Yaşamın amacı karşıtlıklar arasında denge kurmaktır. Denge iyi bir hayatın anahtarıdır. İnsan kendine de haddini bildirmelidir, etrafına bildirdiğinden daha çok hatta. Kendi nefsini yönetebilen insan başkası üzerinden güç devşirmeye kalkışmaz. Psikolojide Hubris Sendromu diye bilinen bir hastalık vardır. Tanrısal ego diye de bilinen bu hastalık, kibir sendromu ya da güç zehirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Yunan mitolojisi kaynaklı bu tabir; kibir veya aşırı güce kapılıp haddini bilmemek kendini kusursuz görmek anlamlarına gelir. Özellikle de iktidarı, gücü elinde tutanlarda görülen bu sendrom dengeden uzaklaşmış, egolarına kurban olmuş, haddini unutmuş insanı tanımlar bize. İnsanı dengeden uzaklaştıran, kendine fazla gelen her şey hayat yoluna döşenmiş taşlar gibidir. 

Son olarak; "Herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa, istifade edildiği kadar o "şey" olur, o şeyden istifade edilmezse artık o taştır ve gerçekten onu istifadeye konu edinmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar. Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın sana yaramadığı halde sende olan hem senin hem başkasının aleyhinedir, taşları yeme, taşları yemek yasak!" derken yazar izleri takip ederek sorgulayıp, doğrularla buluşmaya, dengeli ve istikametli bir yol izlemeye, fazlalıklardan arınıp, sade dingin bir hayata davet eder okuyucuyu.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.