Yalnızlığa dair!
Yalnızlık kelimesi yalın sözcüğünden türetilmiştir.
Yalın sözcüğü, karmaşık olmayan ve sade anlamına gelir.
Yalnızlık ise ıssızlık, tenhalıktır.
Engin Geçtan ‘İnsan Olmak’adlı kitabında "Gerçek yalnızlık, insanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissetmesidir. Geçici yalnızlık ise bireyin kendi seçimiyle çoğunlukla yapıcı ve yaratıcı sonuçlar doğuran yalnızlıktır" der.
Gerçek yalnızlık dediğimiz duygu, insan canlısını korkutan yakıcı bir histir.
İnsanın tüm gayreti bu duyguyu ekarte etmek üzerine kuruludur.
Geçici yalnızlık ise tek başınalığın tercih edilmesidir.
Geçici yalnızlığı pesimist bir bakış açısıyla tanımlamak yerine hayatla flörtleşme kabiliyeti olanların beslendiği kaynak olarak görebiliriz.
Birçok yazar bu konuya değinmiş, yalnızlığı kendi perspektifinden ele almıştır.
Nilgün Marmara; "İnsan tek başına dağ olamıyor bazen" diyerek içinde bulunduğu yalnızlığın ağırlığına atıfta bulunmuştur.
Yazarın hissettiği, tek başınalık duygusundan ziyade birlikte ama yalnız yaşanmış hayatın onda açtığı yarıktır.
John Berger ise yalnızlığı; "Ne istediğimi bile bilmememde, kendimin bile ne istediğini bilmemesinde başlıyor yalnızlık" diyerek ruhu yalnızlaştıran şeyin, arzuların doyurucu bir tanımının yapılamaması ve bu bilinmezliğin ekseninde açıklamıştır.
Hermann Hesse ise Bozkırkurdu adlı kitabında ; "Yalnızlık bağımsızlıktır, uzun yıllar içinde onu ele geçirmiştim. Soğuktu bu yalnızlık, orası öyle, ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade sessiz ve büyük" diyerek kendi iç dünyasına çevirdiği aynalardan yansıyanları bu cümlelerle kaleme almıştır.
Emil Cioran ise "Gerçek yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil, insanlar arasında acı çekendir" der.
Bu cümle, çokluk içinde yokluk, var olanın yokluğu belki de hiç olmamış olanın sadece fiziksel varlığını sorgulatır.
Somut gerçeklik çoğu zaman aldatıcıdır.
Çünkü gerçeklik bir olgudur, yalnızlık ise duygudur.
Her insanın yalnızlık tanımı ve yalnızlığın onda bıraktığı duygu farklıdır.
Bu durum için, yetiştiğimiz aile ve çocukluk dönemi yaşantısı belirleyici etkenlerdir.
Bakım veren ile sağlıklı bağ kuran biri, yalnızlık duygusunu bir kazanıma çevirip, bu duyguyu kendini gerçekleştirmek için bir varış noktası olarak ele alabilir.
Olayları gerçeklik algısı ile değerlendirdiği için gerektiğinde kalabalığın sesi olmak yerine azınlığın dili olabilir.
Bakım veren ile bağ kuramamış bir bireyin ise yalnızlıkla imtihanı çok daha kasvetli çok daha sancılıdır.
Kişinin bu duyguyla baş etme kabiliyeti oldukça zayıftır. Bu sebeple estetik, gereğinden fazla alışveriş, daha çok var olma, her boş vakti doldurma gibi çok fazla savunma geliştirir.
İnsan hem öteki tarafından absorbe edilmekten korkan hem de öteki olmadan hayatta kalmakta zorlanan bir varlıktır.
Tüm anlatısı, tüm arzusu ötekinin gözünde kendini görmeyle ilgilidir.
Bağlantıda olmak yerine gerçek bir bağ kurmanın anlamını ve önemini kavramak gereklidir.
Tek başınalık seçilmiş bir yalnızlık olarak, var olan ya da ani gelişen yalnızlık ise hayatın bize vermek istediği ders olarak düşünebilir.
Bu duyguyu dengede yaşayabilmek için algımız, bakış açımız ve yorumlarımız belirleyici olacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.