On iki ada meselesinin anlatılmayan gerçekleri ve CHP ihaneti!
CHP tarihinde Kürtler, yazıma bugün ara vererek gündemde oldukça tartışılan Yunanistan’ın ülkemize yönelik olumsuz dış politikasına bakalım istedim.
Türkiye’nin Ege kıyılarının hemen çevresinde bulunan On İki Ada yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalmıştı.
Çoğunlukta gayrimüslimlerin yaşadığı adalarda önemli oranda Müslüman nüfus da yaşamaktaydı. On İki Ada ismi ise Osmanlı Devleti’nin bölgede uyguladığı bir yönetim şeklinden geliyordu.
Osmanlı Devleti’nin bölgede uyguladığı sisteme göre her on hane birer temsilci seçmekteydi ve bu temsilciler kendi aralarından 12 kişilik bir ihtiyar heyeti seçerdi.
Bölgedeki adaların önemli derecede büyük adaların sayısı sayıldığında 14 ada küçükleri de dâhil edilirse 20’den fazla ada ve adacık bulunmaktadır. Yüzyıllarca Osmanlı idaresinde kalan On İki Ada’nın kaderi İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmesinin ardından değişti.
İtalyanlar Trablusgarp’ın işgalinde başarılı olamayınca Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamak kısacası masa başında Trablusgarp’ı almak için Ege Denizi’nde bulunan bu adaları işgal etti.
I.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İtalya’nın işgalinde kalan On İki Ada’nın durumu savaş sonrasında tekrar gündeme geldi.
İtalya II. Dünya Savaşı’nı kaybetmişti.
1946 yılında Paris’te yapılan Barış görüşmelerinde On İki Ada’nın İtalya’dan alınarak Yunanistan’a verilmesi gündeme geldi.
İtalya’nın savaş sonu şartlarında galip devletlerin bu planını reddetme şansı yoktu. Adaların Yunanistan’a verilmesi yönündeki kararın gerekçesi ise adalarda yaşayan nüfusun çoğunluğunun Rum olmasıydı.
On İki Ada ile ilgili kararın verildiği Paris Barış Konferansına aslında Türkiye de resmen davet edilmişti.
Ancak İsmet İnönü’nün başkanlığında toplanan Hükümet konferansa katılmama yönünde bir karar aldı.
İlk olarak Dış İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in Hürriyet gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek ile yaptığı bir söyleşide Çağlayangil, On İki Ada ile ilgili son derece çarpıcı bir bilgiye yer vermiştir.
Buna göre, "İngiltere Adalar konusunda Paris Konferansı hazırlanırken Ankara elçisi eliyle Türk hükümetine bu konferansa katılmasını bildirmiştir. Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde gördüğüm belgeye göre Türk hükümeti bu teklife cevap vermemiştir.
Daha sonra İngiliz elçisi, bir teşebbüs daha yapmış, bu adalarda Türklerin de oturduğunu, hiç değilse bu açıdan konferansta Türkiye'nin de bulunmasını uygun gördüklerini söylemiştir. Hatta bu konferansa katılmamayı arzu ettiğimize göre hiç değilse bir gözlemci bulundurmamızı telkin etmiştir. Bu da uygun görülmemiş olmalı ki, hiçbir hareket yapılmamıştır." dediği görülecektir.
İSMET İNÖNÜ ON İKİ ADA’YI NEDEN YUNANİSTAN’A PEŞKEŞ ÇEKİYOR?
Yine konu ile ilgili birde Dışişleri Bakanlarımızdan Feridun Cemal Erkin'e başvuralım.
11 Kasım 1972 tarihinde Hürriyet Gazetesine demeç veren ve o tarihte Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüten Erkin, 1946'da Paris'te toplanan savaşın galipleri, yenik İtalya ile barış antlaşmasının şartlarını görüşmektedirler. Hükümete başvurarak konferansın On İki Ada'nın kaderini tayin işini görüşeceğini, görüşmelere katılma girişiminde bulunmak için izin istediğini bildirmiştir. Hükümet Cumhurbaşkanı İnönü'nün başkanlığında toplanmış ve kararını şöyle bildirmişti: "İkinci Dünya Savaşı dışında kalmış olmaklığımız dolayısıyla savaşın ganimetlerinden pay almak hakkımız yoktur. Konferansa başvurulmayacaktır." demiştir.
Oysaki konferansa bir Türk heyeti katılmış olsa idi en azından Ege kıyılarına çok yakın adalardan bazılarının alınma şansı doğabilirdi.
Çünkü yalnızca nüfus dengesine göre karar vermek Türkiye’ye karşı bir hukuksuzluktu ve bu durum konferansta dile getirilebilirdi. Türkiye bu konuda hakkını arayabilirdi.
Örnek olarak, Batı Trakya’daki nüfusun yüzde 80’ine yakın Türk ve Müslüman’dı ancak Lozan Antlaşmasında Batı Trakya bölgesi Yunanistan’a bırakılmıştı.
Bu da nüfus dengesinin tek başına yeterli bir gerekçe olmadığını göstermekteydi. Ancak Türkiye’nin konferansa katılmaması bu ihtimalleri en başından ortadan kaldırdı.
10 Şubat 1947’de İtalya Paris Antlaşmasını imzaladı.
YALIN ERALP YUNANİSTAN’I SAVUNDU
Türkiye’de daha önce üst düzey diplomatik görevlerde bulunmuş ve yakın tarihlerde CHP’ye üye olan monşer Yalım Eralp katıldığı bir televizyon konuşmasında Yunanistan’ı savunarak; “Adalar Yunanistan’ındır. Eğemenliği şartlı verilmiştir filan, böyle bir şey yok” diyor, bu iddiasını da 24 Temmuz 1923’te Türkiye’nin de katıldığı Lozan Antlaşmasını referans gösteriyor.
CHP’li Yalın Eralp’ın Lozan Antlaşmasındaki adalar konusu ile ilgili maddeyi açıklamadan, bunu belgelendirmeden ileri sürdüğü iddiayı doğru kabullenmemiz asla mümkün değildir. Zira eğer iddiası doğru olmuş olsaydı, yukarıda adlarını zikrettiğimiz gerek uzun yıllar Dışişleri Bakanlığında bulunmuş gerek İhsan Sabri Çağlayangil’in, gerekse Feridün Cemal Erkin’in yaptıkları açıklamalar olmazdı.
Yine “Türk Siyasi Tarihi” eserinin yazarı, Prof. Fahir Armaoğlu’nun;”Oniki Ada, 1923 Lozan Antlaşması ile İtalya’ya bırakılmıştır.” iddiası, Oniki Ada’nın 1947’de Paris Antlaşmasında yer almış olmasında bize soru işaretleri bırakmaktadır.
Evet, gerek Yalım Eralp, gerekse Prof. Fahir Armaoğlu 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasında iddia ettikleri Oniki Ada’nın şartsız bir şekilde Yunanistan’a bırakılmasını gösteren maddeyi açıklamak ve belgelemek zorundadırlar!
EKREM İMAMOĞLU’NUN YUNAN AŞKI
CHP’den İstanbul Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde, Kıbrıs’ta binlerce masum Müslüman Türk’ün katledilmesine neden olan EOKACI Papaz Makaryos’un anılan ilçesinde heykelini diken Ekrem İmamoğlu’nun, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra Yunanistan’a gösterdiği ilgi ve duyduğu saygı dikkatlerden kaçmamıştır.
Silahlandırılmaları kesinlikle yasak olan adaları da Yunan hükümetinin silahlandırması gerçeği ortada iken, sadece bir belediye başkanı olan İmamoğlu’nun hükümetimize muhalif demeç ve sosyal medyada yaptığı paylaşımlar, CHP zihniyetinin her alanda olduğu gibi dış politikada da ülkemizin menfaatleri aleyhinde duruş sergilemesi gözden kaçmamaktadır.
Bu vesileyle bütün dileğimin, Ekrem İmamoğlu’nun Yunan dostluğunun, bir Türkiye düşmanlığına dönüşmemesi olacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.