AYŞEGÜL TÜTEN

AYŞEGÜL TÜTEN

Mücadele Eden Kadın...!

A+A-

"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır."

Hucurat Suresi 12. Ayet 

Çağlar boyunca dünyanın farklı coğrafyalarında kadın olmak ve kadın algısı farklı anlamlar ifade etmiştir. Genel itibarıyla da toplumlarda sorunlu bir bakış hakim olmuştur, çoğu zaman kadına karşı. İlk günahın nedeni, fitne kaynağı, şeytanın vücut bulmuş hali, söylemleriyle insanlığın sınıfta kaldığı bir husustur bu konu. Çoğu zaman ezilen, dışlanan, hor görülen, metalaştırılan, salt cinsel obje sayılan kadının en nihayetinde hakkını arama, varlığını kabullendirme çabalarına tanıklık eder tarih. 

Bir toplumun medeniyet seviyesinin göstergesi kabul edilmiştir, o toplumun kadına bakışı.. 

Özellikle Orta Çağ Avrupa'sında kadın insan yerine koyulmadığı gibi şeytan sayılıp yakılmış, siyasi anlaşmaların bir parçası olarak bir mal gibi satılmış, kişiliği hiçe sayılıp, dişiliği üzerinden türlü muamelelere maruz kalmıştır. Kurulan mahkemelerce yakılma, linç edilme, şiddet görme, cadı avına tabi tutulma bunlardan bazılarıdır.

Hristiyanlık öğretisi özellikle Orta Çağ'da kadın imgesinin oluşumunda önemli etmenlerdendir. Birbirinden ünlü filozoflar ve din adamları yetersizliğinden dem vurup kadını, çelişkiler barındıran, tuhaf korkutucu bir figür olarak sunar. Miras günah, inancıyla Hz Havva genelinde tüm kadınları yoldan çıkarıcı, günahkâr, kötücül olarak görürler, Hz Meryem'i tanrılaştıracak kadar kutsallaştırmalarının aksine. 

Bu çarpık kadın anlayışı yüzyıllar boyu süregelir ta ki Aydınlanma Döneminin ardından 1800'lü yılların sonlarına doğru hep ezilen sömürülen kadının Sanayi Devrimi ile sosyal hayatta daha da fazla sömürülmeye başlaması neticesinde; sosyolojik, politik, felsefi ve aktivist bir akım olarak teorik anlamda "Feminizm" ortaya çıkar.

Farklı dönemlerde farklı dalgalar ve farklı boyutlar alan feminizm, ataerkil bir sisteme ve sosyal hiyerarşiye karşı temelde kadın erkek eşitliğini savunur tarih boyunca yok sayılan kadın haklarının kazanılması mücadelesini verir. (Tabi femimizmi de kendi çıkarlarına alet eden, sözde kuruluş amacından saptıran gruplar da var olmuştur. )

Son yıllarda melez ideolojiler bağlamında "İslamcı feminist" söylemler de yabana atılır cinsten değildir. İslami paradigma içersinde dile getirilen bu söylemin İslamcı çevreler ve seküler çevrelerce eleştiriyle karşılanmasına rağmen Müslüman kadınlarca hatırı sayılır bir şekilde hüsnü kabul gördüğü yadsınamaz bir gerçektir. 

Gelenekten gelen cinsiyetçi hiyerarşiye karşı çıkmak, patriyarkal tahakkümün önüne geçmek adına kadınlar, erkeklerin iktidar alanlarının dışına çıkmaya başladı. Bu da elbette yoğun eleştiri ve tepki aldı camiadan lakin kadının hak arayışı ne yazık ki beyhude değildi.

Oysa İslam; kadının hiçe sayıldığı, diri diri toprağa gömüldüğü bir dönemde onu sosyal hayata dahil eden hak ve hürriyetini iade eden bir öğretiyken nasıl oldu da ataerkil, gelenekçi zihniyetin elinde kadını ikinci sınıf gören, dört duvar arasına hapseden, sosyal hayattan izole eden bir hale getirildi.

"Oku" evrensel emrinin muhatapları nasıl oldu da kadının eğitim hakkını, potansiyelini kullanma çabasını elinden aldı. 

Erkek egemen sistemde cehennemin çoğunu, kocalarına nankörlük ettikleri için kadınlar dolduracak, erkeğe fitne olarak kadınlar yeter denildi. Günaha sevk eden yönüyle kadın şeytanla özdeşleştirildi, cennete girme vizesi ne ara erkeğin eline tutuşturuldu? Akıl yönünden eksik sayıldı, uğursuz addedildi. Kadının eğrilik ve cennetten kovulmayı temsil ettiği, Allah'tan başka secde edilecek biri olsa bunun kadının kocası olacağı gibi akıllara ziyan sözleri, üstelik de peygambere söyletme cüretini kim, nasıl gösterebildi??? 

Biri de çıkıp 'siz tüm bunları Allah Resulüne nasıl yakıştırıyorsunuz?' diye hiç mi sormadı? Peygamber adına uydurulan bu rivayetleri reddetmek (İmam-ı Azam'ın da güzel bir metodu ve tavsiyesi gereği) Allah Resulünü reddetmek değil, bilakis ona sahip çıkmaktır. Bu tür rivayetlerin Peygamberimizi itibarsızlaştırmak amacı güttüğünü görmez misiniz?

Peygambere atfedilen tüm bu söylemler tanıdık geldi değil mi? Orta Çağ Avrupası'nın yozlaşmış kadın algısı ve Tevrat'ta geçen kadına öfke ve nefret dolu söylemlerden iktibas edilmiş ifadeler olduğunu fark etmek çok da zor olmasa gerek. Tüm bu rivayetlerin, Hristiyan ve Yahudi kültüründe karşılığı vardır. 

Makul kadınlık, katlanmak, içine atmak, ifşa etmemek, sessiz kalmak olarak görülürken, kadının var olma çabası, erkeğin gölgesinde kalmak istememesi kişilik ve hak arayışları feministçe tutumlar olarak yaftalandı. Abdullah ibni Ömer'den rivayet edilen bir alıntı(Hz Ömer'e atfedilir) ; "Peygamber döneminde ayet iner korkusu ile kadınlara dil uzatmaktan çekinirdik, peygamberin vefatından sonra elimizi ve dilimizi kadınlara uzatır olduk." Bu söz aslında her şeyi açıkça ortaya koyuyor.

Kadının evlilikteki görevi; çocuğunu büyütmek, kocasına itaat etmek ve onu günahtan alıp koymak olarak görüldü. Oysa Kur'an kadına dişiliği üzerinden değil kişiliği üzerinden bakar, cinsiyeti üzerinden değil şahsiyeti üzerinden değer verir. "Mümin erkekler de kadınlar da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar." Tevbe 71. Ayeti ise mümin kadın ve erkekleri birbirlerinin dostları ilan eder. 

Peygamber uygulamasına gelince; çarşı pazar denetçisi olarak iki kadını görevlendiren efendimiz sosyal hayatın içinde kadına aktif rol üstlendirmiştir. Hz Hatice ticaretle uğraşırken efendimizle evliliğinde kavvam olan kimdi? Sorarım size. Hz Aişe tefsir, hukuk, vs. ilim alanlarında ehildi, peygamberin ardından orduya komutanlık ederken, Peygamberimizin sözde "kadını başına geçiren toplum helak olur" sözünden habersiz miydi? Sorarım size. Kur'an'da övgüyle bahsi geçen hükümdar Belkıs acaba tarihsel bilgi olsun diye mi zikredilmişti. 

Mücadele eden kadın Havle binti Salebe'nin çözüm aradığı kişisel sorununa peygamberden yanıt alıncaya kadar zorlaması ve eylem yaparak halihazırda devam eden, toplumsal bir mesele için çözüm arayışına girmesini ve böylece vahye konu edilmesini nasıl yorumlamak gerekir? Hiç düşündünüz mü?

Peygamber döneminde camide, savaşta, bayram namazında, çarşıda, ticarette hep erkeğin yanında, beraberinde, hayatın her alanında var olan kadın nasıl oldu da evine kapatıldı. 

Peygamberden sonra gerek siyasi saiklerle, gerekse klasik bedevi görüşün kadına bakışının tezahürü olarak, kendi söylemek istediklerini peygambere söyleten zihniyet karşısında İslami feminist çıkışlar yapmak ve bu söylemleri haklı bulmak pozisyonuna itiliyor insanlar ne yazık ki. Bu ayrımcı söylemler ve sosyal hiyerarşi kadınları haklarını aramak adına çaba sarf eder hale getiriyor. Erkek ve kadın vahye eşit muhatap kılınmış ve ahlaki sorumluluk açısından ayrıma tâbi tutulmamıştır. Kur'an'ı literal ve bütünsel anlamıyla okumak ve peygambere atfedilen bu sözleri Kur'an'a arz etmek şarttır. Kur'an'dan onay almayan sözleri peygambere söyletmekse en büyük zulümdür. Bu mevzu hayli uzar, yara derin olunca, söylenecek söz de çok oluyor malum, lakin okuyucu biraz kısa tutmamı ister, hani haksız da sayılmaz bu yazdıklarım, yazmak istediklerimin özetinin özeti mahiyette olup sırası geldikçe kalanları yazabilmek arzusundayım. 

Son sözü Kur'an'a söyleterek konuyu şimdilik bitirelim. Her duyduğumda yüreğimi derinden sarsan bu ayet-i kerime sanırım tüm bu süregelen tartışmalara da ahirette son noktayı koyacak ilahi sözdür. "Kız çocuğuna sorulduğunda hangi günahından dolayı diri diri gömüldüğü..." Tekvir Suresi 8.Ayet

 

Önceki ve Sonraki Yazılar