AYŞEGÜL TÜTEN

AYŞEGÜL TÜTEN

Marjinal Okumalar! Birkaç Kelam Da Ben Edeyim İstedim...

A+A-

Anneliğe Övgü!

Annelik hem kocaman bir sevgi hem de bir o kadar endişe halidir, yeterince iyi anne olamamak endişesi en başta. Annelik özellikle kültürümüzde tozpembe tasvir edilen bir durum annelerin kutsallığı, fedakarlığı, çilekeşliği, hep kusursuz olmak zorunda bırakılmışlığı güzellemeleri yapılır. Oysa anneliğin bilinmeyen arka yüzü; bir yandan uykusuzluk, yorgunluk, ev işleriyle bunalmak, yıpranmaktır. Anne olmak hiç de öyle sükunet içinde geçebilecek bir süreç değil ve bir kere anne olmuşsanız (Allah evlatlarınıza hayırlı ömür versin) artık ömür boyu annesinizdir. Anneler övülmekten, yüceltilmekten ziyade anlaşılmak istiyor, empati istiyor çoğu zaman. Cömert, fedakâr, yorulmayan ve her zaman orada olan bir anne olması istenir kadından. Durum böyle olunca bazı kadınlar annesel bağlılığı, abartılan ve kadınları evde tutmak için uydurulmuş toplumsal mit olarak görme eğilimindedirler. Annelik Allah vergisi olduğu kadar, bebekle beraber oluşturulacak bir kimliktir, karşılıklı sevgi ve işbirliğiyle, çocuğuyla ilgilenirken annenin kendini de ihmal etmemesi gerekir. Aile bireyleri hep birlikte yeni bir dünya inşa eder, herkesin nefes alabildiği, herkesin mutluluğunun öncelendiği, müşterek hayattır bu. Kadının annelik rolü üzerinden tahakküm altına alınması mevzuuna gelince annelik adı verilen biyolojik yetkinlik, ataerkil zihniyetle kültürel bir hâl alıp annelik adı altında bir dizi görevler silsilesine dönüştürülmüş, annelik kadını baskılamış, ona rol biçmenin bu bağlamda sınırlar çizmenin ve üzerinde iktidar kurmanın adı olmuş. Annelik kavramı üzerinden toplumun kadına dayatmaya çalıştığı ideal davranış kodları ve normlar vardır, kadının anneliği aracılığıyla denetim altına alınması, kadın dışında herkesin annelik hakkında söyleyecek çok sözünün olması "hamarat ev kadını", "çocuklarının annesi" yakıştırmaları ile "kusursuz, itaatkâr ve iyi olmaya" gönüllü bir şekilde rıza göstermesiyle kutsallaştırılan kadını hep fedakarlığa zorlamaktadır. Evlilik ve anne olmanın toplumsal tek statü olarak dayatıldığı kadın için toplumda kabul ve değer görmenin şartıdır bu makamlar. Annelik kadını ataerkil sınırların içinde tutmanın ve buna zorunlu olması gerekmiş gibi göstermenin meşru zeminini oluşturur. Aile kurma sürecinde "yuvayı dişi kuş yapar" gibi söylemlerle de destekleyerek, çocuğunu toplumun ondan istediği bir şekilde standartlara uygun ve uysal bir evlat olarak yetiştirmesi beklenmektedir. Hem kutsallaştırıp yüceltir anneliği hem de koşullar toplum. Çalışmasına gerek yoktur ne de olsa annedir ve annelik de bir iştir neticede hem. Annelik mi yüceltilir, kadın mı aşağı çekilir bilinmez çoğu zaman. Annelik ev içiyle sınırlandırılır böylece bir mekân belirlenir anneliğe, bir de sınır. Yetmez, bir de idealize formu dayatılır, kadın buna zorunlu tutulur, bu standartlara uymayan uyamayan kadının anneliği, anneliği üzerinden eşliği, kadınlığı sırayla hesaba çekilir. Annelik(doğurganlık) kadına biyolojik olarak bahsedilmiş bir özelliktir. Her toplumun kendine göre "kutsal annelik" algısı ya da mitleri olsa da "iyi anne", "ideal anne", "süper anne", "makul annelik" kalıpları genelde benzer maddelerle karakterize edilir. İdeal anne ev işlerini ve çocukların her türlü bakımını sükunetle ve sabırla halledebilen aynı zamanda ailenin sosyal devamlılığını da korumakla görevli, çalışma hayatını da aynı şekilde idame ettirebilen kişi olarak tanımlanabilir. Kadının fiziksel ve duygusal olarak tamamlanması diye de tarif edildiği için annelik kavramı çocuğu olmamış kadınları da eksik olarak niteler ne yazık ki. Şöyle bir alan incelemesi yapıldığında görülecektir ki annelik üzerine verilmiş eserlerin çoğunluğu anne olmayan insanlar tarafından, hatta çoğu erkekler tarafından yazılmış olup anneliğin gerekleri sıralanmıştır bir bir. Anne olmak veya olmamaktan hareketle

kadının benliğinin tamamlandığı ya da eksik kaldığına hükmedilir.

Çocuklarından değil, annelikten yorulmuş kadınlara annelik toplumda evliliğin ardından yerine getirilmesi gereken en önemli yaşam pratiği olarak sunulmaktadır. Kadının evlenmesini çoluk çocuk sahibi olmasını ya da kaç çocuk sahibi olması gerektiğini sorgulayan toplum, kadına "Anne olmaya hazır mısın?" "Kendini anneliğe uygun görüyor musun?" "Neden anne olmak istiyorsun?" diye sormaz hiçbir zaman. toplum, aile ve kültür bu anlamda kadının kimliğini oluşturmada önemli etkenlerdendir. Kadınların anne olma eğilimleri toplumsal, fiziksel ve içsel olarak şekillenir. Önemli olan bir kadın için anneliğin ne anlama geldiğidir. Annelik kadınların hayatında önemli bir dönüm noktasıdır, artık tüm hayatı ister istemez buna göre şekillenir çünkü artık ömür boyu annedir. Bu nedenle kadına önemli sorumluluklar yükler ve her kadın için bu sorumluluk kolay olmayacaktır. Hem fiziksel hem de ruhsal bir zorluk ve yıpranma sürecidir bu elbette bu nedenle kıymetlidir, takdir edilesi, eli öpülesidir muhakkak, tabii anne olma tercihi ve arzusu gönüllü bir şekilde kadına aitse, bu bir toplumsal görev, sosyal statü ve hayatın olmazsa olmaz şartı olarak dayatılmamışsa. 

Çocuk sahibi olsun veya olmasın tartışmasız bütün kadınlar anneliğe yönelik yoğun duygular taşır. 

Tabii unutmadan söyleyelim şimdilerde bir de dijital anneler var, sosyal medya anneleri! Mükemmel ebeveynler, mükemmel çocuklar mükemmel aileler ve de! 

Herkesin anneliği kendine hastır ve her çocuk için en ideal en iyi anne kendi annesidir, bir çocuğun dünyaya gelişi bir annenin de dünyaya gelişidir. Temelde aynı olsa da her bir çocuğunuz için ayrı birer annesinizdir, çünkü her çocuğunuzu dünyaya getirdiğinizde farklı yaşlarda farklı zamanlardasınız, her çocuğunuzla yeni bir dünya aralanır yeni tecrübe yeni roller yüklenir. Haliyle siz bir önceki siz değilsinizdir, bu anneliğinize de doğal olarak yansır. Her çocuğun karakteri de aynı değildir o da sizin anneliğinizin şeklini belirler, eşiniz artık aynı insan değildir, siz yaş almış tecrübe kazanmış değişmişsinizdir her defasında. Anneliğinizi şekillendiren bir etmen de eşinizin, çocuklarınızın babasının tutumudur. Mutlu kadın, mutlu annedir, mutlu anne, mutlu çocuklar, mutlu aile demektir. Şu da hiçbir zaman unutulmamalıdır ki anne her şeyden önce bir insan ve bir kadındır. 

Toplumsal açıdan inşa edilen, kültürel olarak şekillendirilen annelik algısına eleştiriler bir bakış açısı olan bu yazıda günün anlam ve önemine marjinal bir yaklaşımda bulunduk.

Ben de bu satırları kaleme alırken evlatlarımdan ayrı onların özlemlerinin yoğun olduğu bir ruh halindeydim, yaşadığımız deprem felaketi neticesinde evladını kaybeden anneler, annelerini kaybeden çocukları da hatırdan çıkarmadan tüm anne olan ya da olamayan kadınların en başta kadın oldukları için gününü kutluyor ve makamlarını kutsuyorum, (klişe söylem olacak ama) bir gün değil her gün eli öpülesi, cennet ayaklı kadınlara sevgilerimle.

Siyasete Yergi!

Bir farklı yaklaşım da seçim gündemi için, siyaset kulvarı için gelsin. Her ne kadar uluslararası ilişkiler lisansım bulunsa da, üstelik de severek ve keyifle eğitim almış olsam da siyasi konulara mesafeli bir yaklaşımım olmuştur her zaman. Sıcak gündem olması sebebiyle günün anlam ve önemine de istinaden birkaç kelam edip o sayfayı tekrar kapatmak isterim. Siyaseti sevmiyorum, politikadan hoşlanmıyorum lakin sizler gibi ben de bu ülkede yaşıyorum ve vatandaşlık görevim icabı bir oy hakkım var. Öncelikle şunu belirteyim ki dünyanın birçok yerinde siyasetin rengi bizdeki kadar siyah ve beyaz değil, şöyle bir genel algı vardır ki istatistiklerle doğrulanır oy kullanıp kullanmama, yani siyasi katılım meselesi ülkelerin gelişmişlik, sosyokültürel ve ekonomik düzeyi ile ters orantılıdır. Ülke ne kadar müreffehse, siyasi ortam ne kadar istikrarlıysa halkın seçimlere katılımı da bir o kadar düşüktür. Gelişmişlik düzeyi orta ve düşük olan ülkelerde siyaset kazanının bir hayli kaynadığı gerçektir. Nitekim bizim ülkemizde de bu gündem hayli yoğundur tabii.

Benim siyaseti sevmemem suya sabuna dokunmamam anlamına gelmemeli ben siyasetin yozlaşmasını, yozlaştırılmış olmasını sevmiyorum, ben siyasetin aşırı kutuplu halini sevmiyorum, ben siyasetin liyâkate, ehliyete değil adamcılığa dönüşmüş halini sevmiyorum ben siyasetin siyah beyaz rengini sevmiyorum ben siyasetin ideolojik boyuta çekilmesini sevmiyorum, ben siyasetin sağ sol yönünü sevmiyorum, ben siyasetin hak batıl seviyesinde algılanmak durumunda kalmasını sevmiyorum, söz konusu vatansa vatandaşların bu şekilde ayrıştırılmasını sevmiyorum. Her ne kadar sevmesem de ülkemizde siyaset tam da böyle ne yazık ki şu da var bizim ülkemizin demografik yapısı beraberinde bu ayrıştırmayı ister istemez getiriyor. Her ne kadar böyle bir siyaset anlayışına taraf olmasanız da belli bir duruş sergilemek zorunda kalıyorsunuz vatan için, milletin bekâsı için. Oyumu kullandım oyumu kullanırken nelere dikkat ettim, neleri gözden geçirdim, şöyle sıralayayım; oy kullanmaya tüm vatansever duygularımla gittim, oyumu kullanırken siyasilerden kim benim gibi vatansever duygular taşıyor onu kritik ettim, terör faktörü benim için en önemli detaydı, huzur içinde barışla yaşamayı baltalamak niyetinde olanlarla arama mesafe koymalıydım bu vatan hepimizin kurda kuşa yem edecek değiliz elbette. Oyumu kullanırken ülkemin bekâsına göz dikmişlere, Batılı/Avrupalı aktörlere baktım nereyi işaret ediyorlar diye "düşmanın oku sizin de safınızı belirler, durduğunuz yeri şekillendirir" düsturuyla. Türkiye'deki siyasi durum Avrupa'ya neden dert oldu? düşünmek lazım. Hem başörtülü hem de kadın olarak oy verdim tabii bu da benim için bir kriterdi tercihimde. Ülke "Bu kadına haddini bildirin"lerden bugün hemen tüm partilerin başörtülü aday çıkarması seviyesine yükseldi bu bir kazanımdı şüphesiz benim için ve sevindirici bir gelişmeydi. Tabii yine kadını ve başörtüsünü kullandı siyasetçiler her zaman olduğu gibi ama.

Siyasette şiar "İşi ehline vermek" Nisa:58 olmalıdır lakin ne yazık ki siyasetin kaypak bir zemini var böyle olunca da müslüman kimliği olan insanın müslümanca bir okuma yapması müslümanca bir bakış sahibi olması şarttır. Öyle ya da böyle hiçbir siyasi oluşum kusursuz değil mükemmel olamaz bu bir gerçek. Ehven-i şer, kötünün iyisi tercihlerimiz vardır bazen konjonktür gereği...

Hangi siyasi görüşün tarafı olsanız da objektif bakabiliyorsanız, en acımasız eleştiriyi siz yapabiliyorsanız, hatasını sevabından ayırabiliyorsanız, bu "aklı hür vicdanı hür" bir taraftarsınız demektir, o zaman ne mutlu size!

Ayrımcılığın olmadığı, huzur içinde kardeşçe yaşadığımız, dünya görüşünün fikri tercihlerinin, ayrılıkların, dilinin, dininin, ırkının farklılığı değil, ehliyetin, vatanperverliğin hizmetin esas alındığı ülkenin böyle bir siyasi ortama teslim edildiği refah içinde kardeşçe yaşayacağımız günler ütopya olmasa gerek .

Sonuç ne olursa olsun, gönül ister ki ülkem kazansın!

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.