Maraş'tan Bir Haber Geldi...!
Geçmiş olsun ülkem geçmiş olsun Kahramanmaraş'ım, Hatay'ım, Gaziantep'im, Şanlıurfa'm, Malatya'm, Adana'm, Kilis'im, Diyarbakır'ım, Osmaniye'm, Adıyaman'ım.
Hangisine yansın yürekler hangisine ağlasın gözler...
Bir gün gelip de bu satırları kaleme alacağımı hiç ama hiç düşünmezdim. Kahramanmaraş benim memleketim, büyümemiş çocukluğum, deli dolu gençliğim, gurbette hasretim, ailem, dostlarım, sevdiklerim...
Ülkem yasta, zehir zemberek bir acı bu tarifi imkansız, yaktı her birimizi ta yüreğimizden.
Bir gün önce tekrar kavuşmak üzere ayrıldığım memleketime bilemezdim ki bu son vedam olacak, bilemezdim ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bir gün farkla depreme maruz kalmamak, ama yüreğini orada sevdikleriyle bırakmak nasıl bir duygu bilir misiniz?
Söyleyecek çok şeyi varmışçasına yoğun duygularla dolu olup, kalemin dile gelememesi bu olsa gerek. Gömüldüm günlerdir içimdeki derin sessizliğe enkaz altında kalan her bir canla beraber.
Yüreğim koca bir enkaz yığını altında ezildikçe eziliyor günlerdir kalem yazmaz oldu, kelam yetmez... Dilde söz bitti, gözde yaş...
Bu acıya nasıl dayanır bu yürekler, nasıl unutur bilemiyorum, tek bildiğim hep birlikte el ele yürek yüreğe olursak ayağa kalkıp yaralarımızı sarabileceğimiz.
İnsan oturduğu yerden koşturur muymuş, koştururmuş onu öğrendim. Çalışan vinç operatörünün yırtılan 45 numara ayakkabısını yerine bulabilmek için tutuşup kaç yerden var diye haber alır mıymış, alırmış onu öğrendim.
Yeterli donanımım olmadığı için sahaya inemedim lakin sahada canla başla çalışan çok dostum olması bana da elimde telefon ihtiyaç sahipleriyle iletişim kurup dostlarımı yönlendirmek vazifesini yükledi.
Kenetlenmeyi tek yürek olmayı öğretti bu acı bize, haberleşmenin iletişimin önemini öğretti, teknolojiyi doğru kullanmanın faydalarını hakeza. Oturduğumuz yerden bile bu imkanları doğru kanalize edince kaç cana dokunabileceğimizi öğretti. Dostluğu, kardeşliği, muhabbeti öğretmiş olmasını saymıyorum bile...
Hepimiz sınandık bugün, hepimizin insanlığı sınandı her zamanki gibi kaybeden ahlâksızlık oldu, insanlar binaların değil ahlâksızlığın altında kaldı mühendisin ahlâkı müteahhitin ahlâkı yerel yönetimlerin ahlâkı, ev sahibinin, siyasetçinin herkesin ahlâkı sınandı.
Ciddiyetsizlik, ehliyetsizlik, sorumsuzluk, rantçılık, fırsatçılık, açgözlülük, hırsızlık enkazının altında kaldı onca canlar.
Deprem sonrası da öncesi gibi ahlâktan sınıfta kalanlar, durmadılar ki kaldıkları yerden devam ediyor ders almak ibret almak yerine.
Kimi durumu fırsat bilip ayrıştırıcı tavırlar sergilerken kimi de acımasızca yağmalama işlemine girişti. Kimi duygularımızı yağmalarken kimi de malımızı mülkümüzü yağmaladı vicdansızca.
Hayatını kaybedenlere Rabbim rahmet eylesin, cenneti ile ikramlandırsın. Hayatta kalanlar içinse her şey bundan sonra başlıyor, yaşıyor olmanın suçluluğu, travmalar, derin acılarla birlikte ayakta kalma mücadelesi vermek zorundayız çünkü.
Millet olarak yükümlülüğümüz de burada ortaya çıkıyor, kardeşlerimizin yarasına merhem, olmak derdiyle dertlenmek vaktidir vakit.
Durumu fırsata çevirmek isteyenlere, acımasızca darbe vuranlara inat birlik olma vaktidir bugün.
Deprem İlahi Ceza Değildir!
Ülke olarak yaşadıklarımız yetmiyor gibi bir de ortalıkta gezen 'Allah cezamızı verdi, bize müstehaktı, şöyle azdık böyle yoldan çıktık' gibi akıl almaz söylemlerle insanlara sinir harbi yaşatanlar var.
Biz neden bu kadar azap sevici neden bu kadar acıdan beslenen bir toplum olduk ki deprem gibi doğal bir olayı bile Allah'ın cezası, gazabı gibi görmek istiyoruz.
Oysa Allah kullarına gazap etmez, hele de dünyada bu kadar azgın, zalim topluluk varken Allah'a iman etmiş mazlum bunca insanı barındıran coğrafyaya mı ceza verecek Rabbim.
Lütfen bilimsel gerçeklerle dini hassasiyetleri bilir bilmez birbirine karıştırmayınız.
Göz göre göre insanlarımızın canına kıyan deprem ya da ilahi gazap değil, ahlâksızlık, vicdansızlık, sorumsuzluk, üç kuruşa tamah etmekliktir.
Deprem tabii bir olaydır, yer kabuğu hareketliliğinin doğal sonucudur ve yeryüzünde fay adı verilen kırıklarda meydana gelir. Magma sürekli stres üretir, üretilen bu stresin arzın içinden mutlaka atılması lazım. Allah'ın yeryüzüne koyduğu kanun bu, insana düşense Allah'ın bahşettiği aklı kullanıp, bilim ışığında bu kanundan haberdar olup, kanuna uygun hareket edip, uygun malzemeyle dayanıklı evler inşa etmektir.
Deprem kaos değil , kosmostur. Depremi kaosa, felakete çevirense cehalettir, ahlâksızlıktır.
Deprem yeryüzünün fıtratıdır, yeryüzü fıtratının gereğini yapar, biriken enerjiyi bu şekilde boşaltmazsa dünya tıpkı sıkışan bir düdüklü tencere gibi patlar.
İnsanın fıtratı ise sünnetullahı, Allah'ın koyduğu kanunları akıl yoluyla bilmek, öğrenmek ve gerekli tedbirleri almaktır.
Fıtrata muhalif davranan insanoğlu felakete davetiye çıkarır. Tedbiri elden bırakan, bilimi göz ardı eden, cehalettir insanı ölüme sürükleyen.
Deprem gazap değildir lakin bize söyleyecek çok sözü, çıkarılacak çok dersleri, payımıza düşen ibretleri vardır.
Vakit birlik vakti, tek yumruk, tek yürek olup yaralarımızı birlikte sarma vaktidir.
Bu felaketin yaşandığı, bu satırların yazıldığı tarih de ne yazık ki hayli manidar, Kahraman kentimin kurtuluş yıl dönümü, bugün '12 Şubat' yeniden kuruluşumuzun , dimdik ayağa kalkışımızın da yıl dönümü olacak. Kahraman, Gazi, Şanlı bir milletin, enkaz altında kalan coğrafyanın yeniden şahlanışına, tek yumruk tek yürek oluşuna tüm dünya tanıklık edecek.
Biz birlikte oldukça her zorluğun üstesinden gelir, her engeli aşarız, çünkü biz birlikte çok güzeliz.