CEMAL TOPTANCI

CEMAL TOPTANCI

Kürdler üzerinden siyaset, ülkeyi bölge projesidir! -1-

A+A-

Sevgili okurlarım malumunuz olduğu üzere ülke olarak siyasetten oldukça önemli bir dönemden geçiyoruz.

Özellikle küresel dünyanın günümüzdeki yeni yapılanması içinde kendine yer arayan ve bu konuda da tüm isteği tam bağımsız bir ülke amacını taşıyan Türkiyemizin uluslar arası arenada oldukça yoğun bir trafiğin içinde hem karamızda hemde yanıbaşımızdaki denizlerimizde seyrettiğini hepimiz görüyoruz.

Bu vesileyle dış dünyamızda bize dost olmayan ülkelerin bize yönelik ihanet senaryolarını bir taraftan alt etmeye uğraşırken diğer taraftan ne yazık ki cumhuriyet tarihimiz boyunca sahip olamadığımız muhalefet kültürümüzdeki yoksunluk nedeniyle de devlet olarak adeta demokrasinin şartları içinde bir mücadelenin verildiğini de hep beraber yaşıyoruz.

Bu yazı dizimde bölgenin bir insanı olarak biz Kürd halkı üzerinde oynanmak istenen oyunun nedenlerine zamanımızın iç siyasetinin hamasi söylemlerinin nasıl bir tehlike ile ülkemizi karşı karşıya getirdiğine burada dikkatlerinizi çekmek istedim.

Umarım sıkılmadan bu birkaç sayılık dizi analizimizi düşünerek ve keyifle okursunuz.

Tarih 3 Mart 1925 yer TBMM genel kurulda konuşan CHP’den iki siyasetçi, birinci konuşmacı İçişleri Bakanlığına vekalet eden ve Başbakan olan Ali Fethi Okyar, ikinci konuşmacı İsmet İnönü’dür.

Şeyh Said kıyamı öncesi ihtiyat-i tedbir olarak birçok yerlere sıkıyönetim koymuşlardı.

Ancak vilayetlerden gelen haberler ve müfettişlerin yazdıkları raporlarda, şarkın hiçbir vilayetinde bir kalkışma veya bir kıyam hareketinden eser yoktu.

Bu vesileyle bakanlar kurulu toplanmış evvelce konulan Divanı Harbi Örfileri kaldırmıştı.

Fakat bakanlar kurulundan çıkan ihtilaf, şiddetli münakaşalara sebep olmuştur.

Konunun parti oturumunda müzakere ve tartışılarak bir karara bağlanmasına gerek görülmüştür.

Ali Fethi Bey kürsüde; ”Bütün Şark illerinin valilerine, jandarma alay kumandanlarına ve polis müdürlerine şifre ile isyanın oralarda olup olmadığını sordum.

Aldığım cevapların hepsi bu isyanın hiçbir vilayet, kaza ve köyde emaresinin bulunmadığı mahiyetindedir. Bu isyan yalnız ve yalnız Şeyh Said ile Çapakçur (Bingöl) halkının isyanıdır.

Çukurova’dan on sınıf ihtiyatı silahaltına çağırdım. Bunları Çapakçur’a sevk eder ve asileri yakalarız. Binaenaleyh ben Allah’a tarihe ve millete karşı elimi haksız kana boyayamam. Seve seve Başbakanlıktan çekilirim.” demiştir.

Karşı tarafta Başbakan adayı İsmet İnönü ise şöyle söylüyordu; “Bu isyan umuma şamildir ve mürettebdir, yani bütün şark vilayetlerinin ileri gelen halkı hep bir araya toplanmış, müzakere etmiş.

Bu isyana karar vermiş, öylece, öylece meydana getirmişlerdir.

Binaenaleyh beni iktidara getirirseniz, ben istiklal mahkemeleri ile Divani Harbi Örfileri kurarım. ASARIM KESERİM ve SÜRERİM” diyordu. Biz şark mebusları birbirimizden sorardık, “yahu Allah aşkına sizde bir şey var mı?”

“Yok, vallahi hiçbir şey yoktur.”

“Peki bu hariciye vekilinin söylediği nedir? … ve bu malumat-ı nererden almıştır?”

“Bilmem ama bu kuru bir iftiradır. Zira biz hergün telgraf alır ve mektuplaşırız. İsyanın zerresi yoktur halkımızda.”

Diyarbekirliler silahlanmış surun üzerinden askerle beraber, gelen Şeyh Said’in adamlarına silah sıkıyor, nerede kaldı ki, kıyama iştirak etsinler… Mardin’de, Urfa’da, Van’da, Bitlis’te, Muş’ta Bayezid’de, Erzurum ve Elazığ’da hiçbir kıyam emaresi yoktur.

Ve yetmiş üç reyde İsmet Paşa’ya itimat edildi bu suretle Ali Fethi Bey kabinesi düştü. Ve İsmet Paşa kabinesi teşekkül etti.

Kıyam bastırılır. Bölgenin kadim şehirlerinde sehpalar kurulur ve bölgenin ileri gelen Müslümanları ASILIR.

İsmet İnönü Hükümeti durmaz.

Bu kez de “Şark Islahat Planı”, 8 Eylül 1925 tarih ve 2536 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girer. 28 maddelik bir rapor olarak yürürlüğe giren ve bu

vesileyle devletin Kürd politikasını şekillendiren sözkonusu planda, 28 maddenin başlıklarına bakalım şimdi.

Plan iki esas temel üzerinde oturtulmuştur:

- Doğu illerinde yürürlüğe giren sıkıyönetim, bu programın uygulanması bitinceye kadar devam edecektir.

- Türkiye, 5 genel müfettişlik bölgesine ayrılmıştır. Kürdlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları 5. Genel Müfettişlik Bölgesi şu illerden oluşuyordu: Diyarbekir, Urfa, Mardin, Malatya, Dersim, Elaziz, o zamanlar vilayet olan Ergani, Siverek, Bayezıt ile Hınıs, Pülümür ve Kığı gibi ilçeler sıkıyönetim programı dâhiline 5. Genel Müfettişlik emrinde olacaklardı.

Müfettişliğin görevini ifa edebilmesi için yanına bir askerî müşavir ile

VII. Kolordu Komutanı verilecekti.

- Umumi Müfettişliğin görev ve yetkileri, sıkıyönetim bölgesinin askeri amiri 7. Kolordu Komutanı idi. Sıkıyönetim Başkanı sıfatıyla Genel Müfettiş’e bağlıydı. Aynı yöntem 2000’li yılların başlarına kadar bölgede uygulanan Olağanüstü Bölge Valisi ve Asayiş Komutanlığının sahip olduğu görev ve yetkilere benziyordu.

- Uygulanacak sıkıyönetim sürekli olacaktı. Burada görev yapan mahkemelerde, asla Kürd orjinli sivil veya asker yargıç görev yapmayacaktı.

- Kıyama katılan herkes cezalandırılacaktır.

- Bölgede Ermenilerden boşalan yerlere Türk orijinli vatandaşlar yerleştirilecektir.

- Yine Balkanlar’dan, Kafkasya’dan gelecek Türk orijinli yurttaşlar bölgenin yerleşim yerlerine iskân edilecektir.

- Rize ve Trabzon illeri civarında yaşayan Gürcü ve Lazlar arzu ettikleri takdirde, yine bölgede iskân edilmek üzere onlara yardımcı olunacaktır. Aynı modeli 27 Mayıs darbesinden sonra askerî yönetimin tavsiye ettiğini ileride işlenen konusunda göreceğiz.

- Göçen Ermenilerin yerlerine yerleşen Kürdler, buradan çıkarılacak, ya geldikleri yerde veya Batı’ya iskâna zorlanacaklardır.

- Bölgeyi Türkleştirmek amaçlı yapılan planlamada, 10 yıl içinde bölgeye Kafkasya, Bulgaristan, Azerbaycan ve zamanın Yugoslavya’sından 500 bin kişinin gelmesi için hazırlık yapıldı. İlk etapta 50 bin insan için 7 milyon lira ödenek ayırmışlardı.

- Kıyam nedeniyle yapılan her türlü askeri masrafın bölge Kürdlerinden alınması karara bağlanmıştı.

-Kıyam nedeniyle destek veren ve yönetenlerin yakınları Batı’ya tehcir edilecektir.

-Kıyam’da devletle birlikte hareket eden, yardımcı olan Kürdlere dokunulmayacak onlar yerlerinde kalacaklardı. (Oysa bu madde sadece kâğıtta kalmıştır, bilakis devletin kendine tehdit olarak gördüğü veya öyle algıladığı Kürd ailelerinin çoğu parçalanarak Batı’ya sürgün edilmişlerdir.)

-Bölgede kayıtsız şartsız Türk orijinli vatandaşlar devlet memurluğu yapacaklardır, bu konuda asla Kürdlere imkân verilmeyecektir.

- Kürdler silah sahibi olamayacak ve taşıyamayacaklar, evlerinde bulundurmayacaklardır.

- Kürdçe konuşmak yasaktır. Konuşanlar cezalandırılacaktır. (Bu yasak aslında İsmet İnönü’nün imzaladığı Lozan Antlaşması’na aykırı düşen bir uygulama olmuştur. Ama devir bu konuyu gündeme getirme devri değildir. Kürdçenin yasaklarının kalkması ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın döneminde kalkmıştır.)

- Dersimliler Sivas’ın batı kırsalına kaydırılacaktır. (Kıyamda hükümetle hareket eden Dersim’in Türkmen aşiretleri bile burada sonradan katliama uğrayacaklardır)

- Fırat’ın batısında oturan Kürdler için de yaptırımlar ihmal edilmemiştir. Burada da Kürdçe konuşmanın kesinlikle yasak olduğu hususunda talimatlar uygulanmıştır.

- Askere alınacak Kürd gençlerinin bir süre için “silahsız hizmetlerde görevlendirilmeleri uygundur”, denilmektedir. Netice olarak en büyük kırılmanın oluşmasına neden olan söz konusu tek parti iktidarı CHP’nin tarihindeki bu proje, ölüm, tehcir ve ayrışmaların adresi olarak Türkiye siyasi hayatında yer almıştır.

DEVAM EDİLECEK.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.