Kürdler üzerinden siyaset, Türkiye'yi bölme projesidir! -7-
12 Ekim günü başladığımız seri yazımızın ilk altı kısmı, günümüzde hala unutulmamış acıların başlandığı 3 Mart 1925 tarihli İsmet İnönü’nün CHP hükümeti olarak yaptığı konuşma ve ardından hükümetinin icra safhasına koyduğu “Şark Islahat Projesi”nin Müslüman Kürdlere yönelik hayata geçirmiş olduğu sürgünler ve yaşattığı acılarla ilgili oldu.
Aslında verdiğimiz 6 örneğin dışında burada günlerce ve yüzlerce örneğini rahatlıkla dile getirebileceğimiz zulüm uygulamalarına son verip, yaşatılan bu zulümleri hiç konuşmadan bunlar üzerinde ülkeyi bölme projesini dayatan emperyalist ülkelerden aldıkları talimatla adına “Kürd Sorunu” dedikleri samimiyetsiz iddialarıyla kimlerin siyasi rant elde ederek Kürd olmadıkları halde binlerce Kürd çocuklarının kandırılarak dağa çıkartılan ve ölen hazin hikayelerinin perde arkasındaki görüntülerini paylaşma sırası şimdi.
Dizi yazımıza bu kısmıyla devam ediyoruz.
PKK’yi kimlerin ne zaman ne için ve nerede kurduğunu anlatmaya günümüze kadar yaşattıkları acıları ve verdikleri kayıpları uzun uzun tekrarlamaya gerek yok diyerek, sadece kuruluş felsefesinin ana amaçlarının Kürdler ve Kürdler için Kürdistan devletinin hedeflendiği gerçeğini unutmayalım diye hatırlatıyorum.
Neden böylesi bir hedefle ortaya çıkıldı?
21 yüzyılın yaşadığımız bu coğrafyasında 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan ülkelerin ve bu ülkeler için cetvelle çizilen haritalarının gerçeğinde emperyalizmin vesayetinde ve asla topraklarında yaşayan vatandaşları için bir özgürlük vaat etmediği gibi sahip oldukları ülke zenginliklerinden de asla faydalanıp müreffeh bir hayat yaşayamayacakları hedeflenmişti.
Ülkemiz Türkiye üzerinde de 1940-1950 yılları arasında bu programları yıllar yılı uygulana geldi.
1952’de ülkemizi kabul ettikleri NATO paktı adına 1946-1949 yılları arasında ki gizli antlaşmalarla ülkede hayata geçirilmek üzere faaliyete geçen tüm milli ve yerli yatırımlar sabote edilerek bizatihi tek partili dönemin ülke menfaatlerinin emperyalizme peşkeş çekilmesi adına son verildi.
Montajcı ve Yahudi sermayeye bağımlı bir model hedeflenerek ülkenin milli ve yerli sanayisine engel çıkarılırken, bölgeler arası ekonomik refah düzeyi alanında da eşitlikçi ve adil davranılmadı.
Bütün bunları uzun uzun anlatmaktansa günümüz Arap ülkeleri diye bir tek kavmin ve inancın sahipleri oldukları halde emperyalizme uşaklık etmekte yarışan çöl bedevilerinin vatandaşlarının sahibi oldukları zenginlikleri nasıl peşkeş çektiklerine bakmak yeter.
Neyse biz asıl meselemize ve size anlatmak istediğimiz konuya gelelim.
1988 yılında, ABD ve Kanada’da yaşayan Kürt orijinli akademisyenler, Ortadoğu’dan oraya göç etmiş azınlıkların 3-4 jenerasyonları tarafından, adına Kuzey Amerika Kürt Ulusal Kongresi dedikleri (Kurdish National Congress of North America) bir örgüt kurdular.
Bu kuruluşun kısaltılmış adı “KNC”dir. Söz konusu coğrafyada özellikle güçlenerek gelişen kongre kurumsal olarak, günümüzde, başta Birleşmiş Milletler, ABD Kongresi, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı (Pentagon), Kanada Parlamentosu, Kanada Hükümeti ve Avrupa Birliği ile çok sıkı ilişkiler kurmuşlardır.
KNC; 27–28 Ağustos 1988 tarihinde, Amerika’da, Michigan eyaletinin Ann Arbor kentinde 1. Kürt Konferansını düzenler.
KNC örgütünün kurucularından Dr. Asad Khailany konferansın açış konuşmasında; “Bu konferansa, Kürdistan’ın parçaları olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den 55 delegenin katıldığını söyler.
KNC’nin kuruluş amaçları arasında birinci sırada yer alan; “Kürt menfaatlerini savunmak ve geliştirmek” maddesiyle acaba ne kastediliyor ve nereye ulaşılmak isteniyor?
Bu sorunun cevabını KNC yetkilileri şöyle cevaplıyorlar:
Dr. Artin; “Kürt siyasi partilerinin uyguladığı yumuşak tutuma rağmen, Kürdistan’ın bütün bölgelerinde bağımsızlıktan daha az herhangi bir şey kabul edilmemesi konusunda, çoğulcu bir kuruluş olan KNC’nin ısrarcı” olduğuna açıklık getiriyor.
Dr. Saman Salih (KNC Başkanı); “Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürt sorunlarına en iyi çözüm, bu ülkelerdeki Kürtlere kendi kaderlerini tayin (self-determination) hakkını tanımaktır.” diyor.
Dr. Ahmet Utman; “Tüm ülkelerdeki (Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki) Kürtlerin tek bir liderlik altında birleşmelerini ve asla kâğıt üzerinde kalacak bir otonomiye razı olmamalarını” istiyor.
KNC’nin 3. yıllık konferansı 4–5 Ağustos 1990 tarihlerinde Fullerton, California’da yapılır.
Bu toplantıda Büyük Kürdistan Liderliği PKK’ya Verilir
Toplantının açılış konuşmasını Prof. Dr. Asad Khailany yapar; “Bu toplantıdan önce KNC tarafından Kanada’nın Toronto kentinde, ortak bir Kürt toplantısı düzenlendiğini, Dr. İsmet Şerif Vanlı ile kendisinin de konuşma yaptığını” belirtir.
Bu Kanada’da yapılan ilk ortak toplantı değildir.
Aynı yıl içinde KNC, PKK, KDP (Barzani) ve KYB (Talabani) temsilcilerinin de katıldığı ve basına kapalı birkaç toplantı daha yapılır.
Burada liderlik konusunda şiddetli bir çekişme yaşanır.
Nitekim KNC özetle; PKK, KDP, KYB ve PEJAK’a şunları söylemiştir; “Bugüne kadar kendi politika ve stratejilerinizi kendiniz belirlediniz. Ama sonuç alamadınız. Çünkü Birleşmiş Milletler’de, Amerika’da, Avrupa Birliği’nde ve diğer ülkelerde lobi yapacak, dünya kamuoyunu haklı davamıza inandıracak ve yoğun bir propaganda (psikolojik harekât) yürütecek imkân ve gerekçeleriniz yok. KNC olarak, biz sizlerin kendi bölgelerinizde yürüttüğünüz silahlı mücadeleye ilişkin politika ve stratejilerinize karışmıyoruz. Fakat uluslararası çapta kamuoyu oluşturma ve davamıza destek sağlama görevini bize bırakın. Bunlar işgal altındaki Kürdistan’dan yapamazsınız.” demiştir.
Türk Solu’nun Kürt Milliyetçiliği
Nitekim KNC’nin 1990 yılında yaptığı üçüncü toplantının ikinci oturumunda katılımcıların “Kürtlerin diğer azınlıklarla birleşmesi teklifine” cevap olarak, Dr. Şükrü’nün; “Kürt hareketinin içinde daima diğer azınlıkların bulunduğunu, mesela Türkler ve Keldanilerin de olduğunu” belirtmesi, parayla satın alınan Türklerin varlığını da kanıtlamaktadır.
Satılmışların tarihe belge bırakmak konusundaki yarışları zamanla çığırından çıkar.
Bu durum, Kürt kavmiyetçilerini bile rahatsız eder duruma gelir.
Dr. Kemal Mirawdeli, 18 Temmuz 2008 tarihinde Kurdish aspect. com ‘da yazdığı “ Lozan ve Sevr” konulu makalenin sonunda şu değerlendirmeyi yapıyor; “Biz Kürtler, kendi modern tarihimizi asla yazmayı başaramadık.
Yazılanların çoğu bilimsel olmak yerine ideolojiktir. Amaç, bilimsel olduğu zaman; derinlemesine araştırma ve objektif analize dayanan yöntem eksikliği görülmektedir.
Sonuç olarak, birtakım söylenceleri ideolojik araç olarak kullanmak, titiz bir akademik disiplin olan tarih biliminden habersiz olmaktır” diyor.
Hasan Bildirici ise, 13 Mart 2006 tarihli “Kürt Konferansları” isimli yazısında; “Türkiye’de bu tür konferanslar bir rant kültürüne dönüştürülmüş.
Kimin eli kimin cebinde belli değil. Kim kimi niye çağırdı o da belli değil. El, cep ilişkilerinin karıştığı bu alanlarda çok saf olduğumuzu biliyoruz. Etkili yerlerden saf düşündüğümüze dair uyarılar almıyor değiliz.
Hatta bu tür işler karşısında yaramaz bir çocuk gibi durduğumuzu söyleyenler de var. Doğru, safız. Ama aptal değiliz. Bu ilişkilerin enini ve boyunu az çok kestirebiliyoruz.” demek suretiyle parasal ilişkilere dikkat çekmeyi açıkça haykırıyor.
Bu konularda İsmail Beşikçi ise; “Görünen o ki, Kürt meselesi para etmeye başladı. Birçok gazeteci ve aydın, kitaplarının satışını artırmak içinde olsa, Kürt sorununu dillendirmeyi çıkarları için önemli görüyorlar.” diyor.
ABD Kürtçülüğü
Güçlü Bir Kürdistan Amerika’nın Çıkarınadır
KNC’nin çeşitli tarihlerde yaptığı çalışmalar ve uluslararası verdiği konferanslar neticesinde, halen bölgede başta Türkiye olmak üzere İran’ı da ilzam eden Amerika menfaatine oluşturulan bir oluşum olduğunu kongre üyeleri sadece şu iki mensubunun yaptığı değerlendirmelerde görmek mümkündür.
Dr. Vefa Hurşid; " Güçlü ve bağımsız Kürdistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nin çıkarınadır. Güçlü ve bağımsız Kürdistan, Türkiye'nin desteklenmesi ihtiyacını ortadan kaldıracaktır.
Türkiye, Amerika ve Avrupa Birliği ile doğrudan çatışmayı göze alamaz.” diyor. Ermeni asıllı bir başka konferans üyesi, Aris Anagnos ise; " Bağımsız bir Kürdistan ABD'nin milli çıkarınadır.
Çünkü Kürtler bölgede Amerika'nın en iyi, aslında tek dostudur.
Kürtler, Türkiye'nin saldırı tehlikesine maruzdur.
Çünkü Başkan Clinton; PKK'yı terörist örgüt olarak ilan etti.
Türkler tehditlerinde sürekli terörist saldırı mazeretini kullanıyor.
Şüphesiz ki Türklerin gerçek hedefi Musul ve Kerkük petrolleridir, bu husus Türk resmi makamlarının bildirgeleriyle kanıtlanmıştır." diye Türkiye’ye yönelik algılar üzerine düşmanlıklarına devam etmede beis görmemiştir.
Devam Edecek: Yarın ki yazımız “HADEP’le Kürtlük Eksenli Siyasetin Son Buluşu”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.