AYŞEGÜL TÜTEN

AYŞEGÜL TÜTEN

Herkes Beraberinde Taşıdığı Bir Parmaklığın Ardında Yaşıyor!

A+A-

Franz Kafka/ Dönüşüm Kitabı Üzerine...

 

"Bir sabah huzursuz rüyalarından uyanan Gregor Samsa kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu..."

Metaforik bir anlatımla kaleme alınan eser; gerek yazıldığı dönem ve gerekse yaşandığı toplum açısından değerlendirildiğinde, sanayi devriminin akabinde toplumların, ailelerin, hayatların nasıl yara aldığı, nasıl bir sistem içine çekildiği, nasıl bir zihin yapısının inşa edilmeye çalışıldığının en güzel ifadesidir. Sembolizmin hakim olduğu bir üslupla tüm bu konulara değinen eser çevrenin ve ailenin insan üzerindeki etkisini okuyucuya sunmak adına dikkate değer niteliktedir. Toplumdaki yeri gerçekten bir böcek kadar olan, emekçi insanın acıklı, hüzünlü hikayesidir, diyebiliriz belki de bu eser için. 

Hiyerarşi ve otoritenin toplumda, ailede, bireyde yansımalarına tanıklık eden bir trajik öyküdür esasında.

Gregor Samsa böceğe dönüştüğü güne değin çeşitli türde kölelikler içindedir, iş yerinde köledir, ailesinde köledir, toplumda köledir. Rutine sadık kaldığı, zincirlerini sorgulamadığı, aykırı davranmadığı müddetçe de ondan iyisi yoktur, düzen onu böyle sever, böyle ister. Gregor Samsa'nın böceğe dönüşmesi düzene başkaldırının bir boyutuydu. Toplum aykırı sese, aykırı tutum ve aykırı davranışa hep tepkilidir, biri çıkar bir gün zincirin halkasını kırmak ister, düzene dur demeye çalışır, muhalif tutum sergiler, artık toplumdan dışlanma vakti gelmiştir. En başta en sevdikleri dışlar onu ailesi, mesai arkadaşları, patronu derken tüm toplumu karşısında bulur, dönüşüm geçiren birey. Başkaldırı önce bilinçaltında gerçekleşir insanın, sonra fikirleri şekillenir ardından eyleme geçer, en tehlikelisi de budur düzen için, 'eyleme geçmiş başkaldırı!'

Ne zaman ki sürüden ayrılırsınız tıpkı bir böcekmiş muamelesi görürsünüz, çizgisi sürüyle uyuşmayan, bağımsız bireyin iticiliği, ötekiliğidir bu aslında. Çünkü sizden olmayanı bir böcek iğrençliğinde görürsünüz.

Birey ne kadar köleyse o kadar kabul görür ve düzenin çarkı böyle döner, akıntıya karşı kürek çekmeye yeltenen, çarkın dişlisi olmayı reddeden birey şedit bir mukavemetle yüz yüze gelir, eleştiri, kınama, ötekileştirme ve dışlama kademeli olarak maruz kalacağı muamelelerdir.

Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Bir kahraman çıkar ve sisteme başkaldırır, sistem ise asla sorgulanmak istemez, bir kaşık suda boğar asi kullarını!

Gregor'un sabahtan akşama kadar trenlerde yolculuk yapması, yorucu, düzensiz, az maaşlı ve sevmediği işinde ailesine bakmak için çalışmaya mecbur olması, modern çağ köleliğinin vurgulanmasıydı eserde. Bu bunaltıcı, faydasız, manasız ve mutsuz hayatına bir son vermek amacıyla dönüştüğü hali, hayata kırgınlığının, kızgınlığının da bir tezahürü olsa gerek. Belki de Gregor zaten o hayat içinde kendini tıpkı bir böcek gibi görüyordu değersiz, ezik ve iğrenilesi...

Hayatın onu dönüştürmek istediği hal tam da buydu belki de. Çünkü sistem önce dönüştürür, dönüşüme mahkum eder, sonra da bu yeni halinden tiksinir. 

Burjuvanın yozlaşmış yozlaştırmış halini irdeleyen öykü aynı zamanda düzenin dayattığı kalıplara uymayan bireyin bilinç düzeyinde isyanının tragedyasıdır. 

Modern sistem en çok da ekonomik anlamda bir yabancılaşma, yabancılaştırma politikası izler. Bireyi bir refah düzeyine alıştırır, mecbur tutar, belli bazı standartları olmazsa olmaz diye dayatır, 'standart yaşama!' ulaşmak için durmaksızın çabalayan birey (modern köle) sahte mutluluklarla oyalanırken, giderek kendi emeğine ve özüne yabancılaştırılarak mutsuzluğa gark edilir. 

Hikayenin baş kahramanı Gregor, sanayi toplumunun yalnız ve çaresiz bir üyesi olarak okuyucuya takdim edilir. Kentin varoşunda zor şartlarda yaşam mücadelesi veren Samsa için tek öncelikli husus 'standart hayat!' koşullarına ulaşmaktır. Böceğe dönüştüğü gecenin sabahında Gregor'un en büyük derdi dönüşmek değil, bir gün dahi gecikmediği işine geç kalmış olmaktı. Geç kalmasına alışık olmayan ve tolerans tanımayan temsilcinin hemen evine gelmesi, bu geç kalışın nedenini sorgulaması ve gerçekle yüzleştiğindeyse derhal evi terk ederek, büroya geri dönmesi Gregor'un sadece 'işi' ve 'emeği' kadar değer gördüğünün acı bir şekilde ifadesiydi aslında. 

Konservatuarda okutabilmek için yeterli miktarda para biriktirmeye çalıştığı bu nedenle fazladan mesai harcadığı keman çalmayı seven kız kardeşi başlarda kardeşlik içgüdüsüyle ona acıyan, ihtiyaçlarını gideren, onunla ilgilenen tek kişiydi. Annesinin onu görmeye dahi yüreği el vermezken babası adeta ondan tiksiniyordu. Para kazanmaya başlayıp artık abisine ihtiyacı kalmadığını anladığındaysa kız kardeşi Gregor'a tahammül edemediğini tiksinmeye başladığını sözleriyle ve davranışlarıyla ifade eder olmuştu. 

Temizlikçi kadının zorbaca tavırları, her gün odasına gelip rutin kontrollerini yapması, ölümünü ilk gören olup müjdeli haber verircesine ailenin yanına gelmesi ve ceset konusunda endişelenmelerine gerek kalmadığını bildirmesi ise düzenin kendinden olmayanları sürekli kontrol altında tuttuğunun, tehlike arz etmesine müsaade etmeyeceğinin, gereğinde ise gözünü kırpmadan yok edeceğinin ifadesi olarak okunabilir.

Odasına mahkum edilen, özgürlüğü kısıtlanan Gregor'un odasındaki eşyaların boşaltılmasına gösterdiği direnci de metalaşan düşünce yapımızı gösteriyor, özgürlüğümüz pahasına da olsa hayatımızdaki fazlalıklardan kurtulmaya yanaşamıyoruz.

Kafka böcek metaforu üzerinden toplumsal yozlaşmayı eleştiriyor, toplumun farklılıklara olan tepkisini ve hoşnutsuzluğunu dile getiriyor. 

Eğer insanlar sizi kullanabiliyor ve onların işine yarıyorsanız değer görüyorsunuz, aksi halde onlar gibi olmadığınız müddetçe bir böcekten farkınız kalmıyor.

Üç ana bölümde ele alınan eser varoluşçu kaygılar da taşımaktadır. 

İlk bölüm; dönüşümün bizzat yaşandığı aşamadır ki zamanla yarışan, modern bireyin gayriinsani değişimi ele alınır. İkinci bölümde ise; toplum, aile diğer ifade ile başkaları tarafından bu dönüşümün nasıl karşılandığı, gösterilen tepkilerle hayatı nasıl sürdürmek gerektiği çabası ve mukavemet gücü sorgulanırken. Üçüncü bölümde kabulleniş ya da dışlanış dönüşümün toplumda yankısı ve ötekileştirme, dışlama ya da normalleştirme! çözümleri ele alınır. 

Varoluşsal kaygılar tüm tüm bu evrelerde tezahür edecektir. Varoluşunu kabullendirme ve varlığını kabullenme kaygısı yani insanın önce eylemleri mi yoksa kendi mi var olmuştur çıkmazı vurgulanırken, Gregor zaten bir böcek miydi? Yoksa sonradan mı böceğe dönüştüğü ikilemi ve tekrar eski haline dönüşebilmesi mümkün müydü? Soruları da okuyucuyu düşündürür.

Egzistansiyalist yaklaşımla varoluş özden önce mi gelir? İnsan önce kendi varlığına, sonra diğer insanlara karşı mı sorumludur? Tüm bunlar soru işaretleri olarak sunulur eserde.

Toplumun kendi gibi olmayanlara hoşgörüsüzlüğünü, tahammülsüzlüğünü anlatır dönüşümün ardından evdeki değişim. Aynı zamanda sebebi ne olursa olsun toplumdan dışlanan, ötekileştirilen ve anlaşılmayan insanların neler hissettiğini de çok güzel betimler öykü.

Gregor'un fiziken ve ruhen derin yaralar alıp hayatını kaybetmesinin ardından ailesi belli belirsiz bir mutluluk ve huzur duyar, kaldıkları yerden sanki hiçbir şey olmamışcasına hayatlarına devam ederek, gelecek planları yaparlar. 

"Birey olmasını başaranlara düşman kesilen son toplumlar ve bu toplumların en güçlü temeli olan, çocuklarının hep iyiliğini, gerçekte ise sürekli köleliği isteyen son aile yapıları yeryüzünden silinene değin, Kafka'nın Dönüşüm'ü geçerliliğini ve güncelliğini koruyacaktır." (Ahmet Cemal, Çevirmen/Önsöz)

Ölen aslında Gregor adlı bir insan mıydı, yoksa bir böcek miydi? Ailesi Gregor'u ta en başından sahiplenseydi (korkmak ve dışlamak yerine) acaba yine de ölür müydü ya da tekrar dönüşür müydü?

Gregor Samsa yoksa en başından beri bir böcek miydi? İnsanın mı, yoksa böceğin mi tarafını seçmeliydi okuyucu??? Ya da aslında böcekleşen; ötekileştiren ve dışlayan toplumun ta kendisiydi de, insana dönüşerek yaşamını kaybeden Gregor muydu?

Belki de düşünülenin aksine dönüşen ve değişen diğerleriydi ailesi, çevresi ve toplum...

Birey özgürlüğünü sistemin belirlediği sınırlar dahilinde yaşamak zorundadır, gerçek özgürlüğe ise sisteme karşı çıktığında kavuşur bu durumda da yalnızlaştırılır, sistemin sırtında bir kambur olarak görülür, psikolojisi ile oynanır ve sonunda da ölüme mahkum edilir. Acı olansa ölümüne üzülen de olmaz, kurtulmuşlardır ondan çünkü. Ne zaman ki birine iyiliğiniz dokunmaz artık onun için öneminizi de yitirirsiniz.

Aslında bu küçük öykü büyük bir uyarı, büyük bir tokattır okuyucuya, silkelenip kendine gelmesi adına. Bu modern dünyada insan olma vasfını kaybeden, kendi kabuğunda yalnızlaşarak evle işi arasında mekik dokuyan, hayatı ıskalayarak yaşayan bireyin en gerçekçi, en acıtan tasviri miydi aslında tüm bunlar?

Dönüşüm müydü korkutucu olan yoksa sorgulamamak, yadırgamamak mıydı? Dönüşen Gregor muydu, yoksa insanlık mı?

 

"Küçük hikayemin kahramanı kısa bir süre önce öldü. Seni rahatlatacaksa eğer onun huzur içinde ve herkesle barışık olarak öldüğünü de ekleyebilirim..." (Kafka'nın Felice'ye mektubundan)

 

Kitaptan alıntılar: 

"Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor."

 

"Paltom bile ağır gelirken, nasıl taşırım koskoca dünyayı sırtımda?"

 

"Biraz daha uyusam bütün bu olanlardan kurtulabilir miyim?"

 

"Ölmekten müthiş bir şekilde korkuyordu, çünkü henüz gerçek anlamda yaşamamıştı."

 

"Müzikten bu denli etkilendiğine göre, bir hayvan mıydı gerçekten?"

 

"İnsanı büyüklüğe götürecek yol, ancak onun küçüklüğünden geçer."

 

"Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter."

 

"İçtenlikten uzak, asla sürekliliği olmayan insan ilişkileri. Hepsi yerin dibine batsın!"

 

"İçimde nelerin olup bittiğini, neler hissettiğimi açıklayamam size.

Kendime bile."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar