CHP’nin Kirli Tarihinde Kürtler Devam-3
Mustafa Muğlalı Katliamını Ortaya Çıkaran Mustafa Remzi Bucak’ın Başına Gelenler
CHP tarihine yönelik, Kürtlerin sorunlarına baktığımızda; 1943 yılının Temmuz ayında, Van’ın Özalp ilçesinde, 33 Kürt köylüsünün, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle yargısız olarak kurşuna dizilmelerinin, 1950 genel seçimlerinde Diyarbekir’den milletvekili seçilen Mustafa Remzi Bucak tarafından ortaya çıkarılması, zamanın devlet aklı nezdinde aşırı rahatsızlık yaratır.
Bu durumdan haberdar olan ve kendi partisinden Cumhurbaşkanı seçilmiş bulunan İsmet İnönü’nün dostu, mason Celal Bayar, Mustafa Remzi Bucak’ı Çankaya Köşkü’ne çağırır ve şu sözlerle kendilerini âdeta tehdit eder: “Unutma ki, Kürt meselesi bizim için Ermeni meselesinden çok, pek çok daha önemlidir. Aynı akıbetin başınıza gelmesini istemiyorsanız, bu kadar muamele ve müsamaha size çoktur bile.”
Bayar, “Kürt Meselesi”ni Ermeni meselesinden neden çok daha önemli görmüştür?
Ermenilerin tarihsel amaçlarını 1950’lerde yok sayan Bayar, bir algı mı oluşturmak istemiş, yoksa Kürtlere yönelik tereddüt ve şüphelere açık bir paradigmasına mı vurgu yapmıştır. Doğrusu buna açıklık getirmek için sadece şu cümlesinin oldukça ayrıştırıcı ve özellikle tehdit olan negatif bir düşünce olduğunu görmek gerekir.
Ama asıl üzerinde durmamız gereken sözü ise, bizce, ‘‘Bu kadar muamele ve müsamaha size çoktur bile.” cümlesidir.
CHP’nin Kürtlere ne gibi iyi muamelesi olmuş, nasıl bir müsamaha ile Kürtler tolere edilmişler ki, mason Bayar bu konuda kendilerinden önceki faşist dönemi adeta yetersiz görmüştür?
Burada kim ne yapmıştır veya ilzam ettiği Kürtler için yapılan katliamı neden yetersiz görmüştür?
Evet, İnönü gibi Bayar da Kürtlere oldukça kindar bakan, onları vatandaş saymayan bir Cumhurbaşkanı olarak siyasi tarihimizdeki yerini almış biridir.
Celal Bayar’ın bu sözlerine muhatap olan Mustafa Remzi Bucak, sadece 33 Kürt köylüsünün kurşuna dizilmelerinin nedenini ortaya çıkarmakla kalmaz.
Denilebilir ki, Bayar’ın bu şovenist duruşu ve mütedeyyin Kürt halkına yönelik olumsuz tasarrufları, 1960 darbesi sonrası onu idamdan kurtaran başka bir özelliği olarak Kürtlerin hafızasına kazılmıştır.
Bu hakarete maruz kalan Mustafa Remzi Bucak, bu kez bir siyasetçi olarak ülke demokrasisine yakıştıramadığı bir gelişmeyi de gündeme taşır.
Meclis’te Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında, 5816 sayılı (Atatürk’ü Koruma Kanunu) kanun tasarısı ve Adalet Komisyonu tarafından TBMM Genel Kurulu’nda 25 Temmuz 1951 tarihinde yapılan 104. oturumda, konuyla ilgili şu konuşmayı yapmaktan da geri kalmamıştır:
“Muhterem arkadaşlarım;
Biz namuslu insanların müfteri vaziyetine düşmüş olmasını asla görmek istemeyiz. Bizim bütün endişemiz, masum kimselerin hapishane köşelerinde sürünmüş olmasıdır. Bunun acısını ya duymadınız, ya tatmadınız veya işitmediniz! Şimdi Adalet Bakanlığından soruyorum, istirham ediyorum; dosyaları karıştırsınlar, bu memlekette iftiradan kaç kişi mahkûm olmuştur söylesinler. Binlerce ve binlerce masum insan aylarca değil, yıllarca hapishane köşelerini beklemiş ve neticede müfteri, elini kolunu sallayarak, masumun karşısında gezip tozmuştur. Bizim bütün korkumuz buradadır.
Müsaade buyurunuz, istirham ediyorum. Bizim çektiğimiz ıstırabı siz çektiniz mi? Kurşuna dizilen insanlar var diyorum ben size? Asıl mesulleri nerede kaldı? Bu şekildeki tatbikat bizi nerelere götürür? Bunun önlenmesini istirham ediyoruz. Yoksa bizim ısrarımız, namuslu bir vatandaşın müfteri olup olmaması bahsinde değildir. Biraz da bunu düşünelim.
Efendim, bize kalırsa arkadaşımızın yapmış olduğu bu teklif tamamen yerindedir. Şu sebeple ki, bu memlekette birçok masum insanların kurşuna dizildiği maalesef bir hakikattir.
Nitekim Yüksek Meclis’e 40 kişinin katli hadisesinin tahkikatı da intikal etmiş bulunmaktadır.”
Atatürk’ü Koruma Kanunu oylanırken TBMM çatısı altında sadece bir milletvekili muhalefet eder.
Kanunun tartışmaya açık bir kanun olması nedeniyle muhalefet şerhini koyan milletvekilini unutmamamız açısından, koyduğu şerhiyle birlikte burada yâd ediyoruz.
“Muhalefet”
“1. Atatürk Kanunu gayesinin tam aksi bir netice doğuracak mahiyettedir. Yani malum hadiseleri önleyecek mahiyette olmayıp bilakis o gibi hadiseleri artıracaktır.
2. Bu kanun yalnız tarikat mensuplarını değil daha birçoklarını da menfi propagandaya sevk edebilecektir.
3. Ceza Kanunu çerçevesinde olursa bu mahzurlar bertaraf edilmiş olacaktır. Bu sebeplerle bu kanuna muhalifim.
Edirne Mehmet Enginün”
Evet, Edirne DP milletvekili Mehmet Enginün, ‘‘muhalefet” şerhine yazdığı bu üç maddeyle Türkiye siyasi tarihine, oldukça tartışılan bu kanun ile ilgili geçmiş bulunmaktadır.
Mustafa Remzi Bucak Bey’e gelince; aradan yıllar geçtiği hâlde, kendisini güvende hissetmez ve yurtdışına kaçar.
Cumhuriyet sonrası ve çok partili sisteme geçildiğinde CHP’den miras kalan ilk Kürt mevzi sorunu Mustafa Remzi Bucak olayı olmuştur.
Tek partili CHP döneminde yapılan bir katliamı, bir bölge milletvekili hem de aynı partiden seçilmiş bir hukukçu ortaya çıkarır, ama “Neden bunu ortaya çıkardın?” diye Cumhurbaşkanı tarafından çağrılarak tehdit edilir.
Peki, bu milletvekili hasbelkader batı’dan biri olsaydı, bölgeden veya Kürt orijinli bir milletvekili olmasaydı ve de sözkonusu katliamı aynı şekilde ortaya çıkarsaydı, aynı şekilde tehdit görecek miydi, diye de kendimize sorabiliriz değil mi?
Kaldı ki bugün Ermeni asıllı Milletvekili Garo Paylan denilen diasporanın TBMM’deki temsilcisinin Ermeni Soykırımı safsatasıyla gündeme küstahça taşıdığı yalanı için hala bir uygulama yapılmış değil.
Ve bu konuda sessizliğini muhafaza eden CHP’nin “sukut ikrardan gelir” söylemi ile nasıl uyum içinde olduğu da unutulmamalıdır.
KAYNAK: Mustafa Remzi Bucak/Bir Kürt Aydınından İnönü’ye Mektup, Doz Yayınları İstanbul-1991
Mustafa Remzi Bucak
(Diyarbakır Milletvekili)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.