CHP siyasetinde ‘Şehitler Tepesi’ neden boş kalmalı?
29 Şubat Günü TBMM’de grup toplantısına girerken basın mensuplarının İdlib’te 33 askerimizin şehadetleri üzerine atıfta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; ”Şehitler Tepesi boş kalmayacak” sözüne istinaden, CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise; "Buradan bütün milletime söz veriyorum; Millet İttifakının iktidarında şehitler tepesi boş kalacak. Hiçbir askerimizin tırnağına zarar gelmesini istemiyorum" demesiyle Türkiye gündemine Şehitler Tepesi tartışmaları geniş yer aldı.
Bu tartışmanın tarafı olan CHP, neden siyasetinde şehitler tepesi boş kalmalı diyor? Bu sorunun cevabını ve örneğini en güzel CHP’nin tek partili iktidarı dönemine bakarak cevaplandırabiliriz.
Türkiye’nin Ege kıyılarının hemen çevresinde bulunan ve Türkiye için günümüzde gittikçe stratejik önemi artan 12 Ada yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalmıştı.
Çoğunlukta gayrimüslimlerin yaşadığı adalarda önemli oranda Müslüman nüfus da yaşamaktaydı. 12 Ada ismi ise Osmanlı Devletinin bölgede uyguladığı bir yönetim şeklinden geliyordu.
Osmanlı Devletinin bölgede uyguladığı sisteme göre her on hane birer temsilci seçmekteydi ve bu temsilciler kendi aralarından 12 kişilik bir ihtiyar heyeti seçerdi. Bölgedeki adaların önemli derecede büyük adaların sayısı sayıldığında 14 ada küçükleri de dâhil edilirse 20’den fazla ada ve adacık bulunmaktadır.
Yüzyıllarca Osmanlı idaresinde kalan 12 adanın kaderi İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmesinin ardından değişti. İtalyanlar Trablusgarp’ın işgalinde başarılı olamayınca Osmanlı Devletini barışa zorlamak kısacası masa başında Trablusgarp’ı almak için Ege denizinde bulunan bu adaları işgal etmişti.
I.Dünya savaşının sonuna kadar İtalya’nın işgalinde kalan 12 Ada’nın durumu savaş sonrasında tekrar gündeme geldi. İtalya II. Dünya savaşını kaybetmişti. 1946 yılında Paris’te yapılan Barış görüşmelerinde 12 Ada’nın İtalya’dan alınarak Yunanistan’a verilmesi gündeme geldi.
İtalya’nın savaş sonu şartlarında galip devletlerin bu planını reddetme şansı yoktu. Adaların Yunanistan’a verilmesi yönündeki kararın gerekçesi ise adalarda yaşayan nüfusun çoğunluğunun Rum olmasıydı.12 Ada ile ilgili kararın verildiği Paris Barış Konferansına aslında Türkiye'de resmen davet edilmişti.
Ancak İsmet İnönü’nün başkanlığında toplanan CHP hükümeti konferansa katılmama yönünde bir karar aldı. Bu konuda milletimiz bilgilendirmek üzere 11 Kasım 1972 günü Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in Hürriyet Gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek ile yaptığı bir söyleşide Çağlayangil, 12 Ada ile ilgili son derece çarpıcı bir bilgiye yer vermiştir.
Buna göre, "İngiltere, adalar konusunda Paris Konferansı hazırlanırken Ankara elçisi eliyle iktidarda bulunan CHP hükümetine bu konferansa katılmasını bildirmiştir. Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde gördüğüm belgeye göre Türk hükümeti bu teklife cevap vermemiştir. Daha sonra İngiliz elçisi, bir teşebbüs daha yapmış, bu adalarda Türklerin de oturduğunu, hiç değilse bu açıdan konferansta Türkiye'nin de bulunmasını uygun gördüklerini söylemiştir.
Hatta bu konferansa katılmamayı arzu ettiğimize göre hiç değilse bir gözlemci bulundurmamızı telkin etmiştir. Bu da uygun görülmemiş olmalı ki, hiçbir hareket yapılmamıştır" dediği görülecektir.
Konu ile ilgili birde Dışişleri bakanlarımızdan Feridun Cemal Erkin'e başvuralım. 1946'da Paris'te toplanan savaşın galipleri, yenik İtalya ile barış antlaşmasının şartlarını görüşmektedirler. O tarihte Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüten Feridun Cemal Erkin, hükümete başvurarak konferansın 12 Ada'nın kaderini tayin işini görüşeceğini, görüşmelere katılma girişiminde bulunmak için izin istediğini bildirmiştir.
CHP Hükümeti Cumhurbaşkanı İnönü'nün başkanlığında toplanmış ve kararını şöyle bildirmişti: "2. Dünya Savaşı dışında kalmış olmaklığımız dolayısıyla savaşın ganimetlerinden pay almak hakkımız yoktur. Konferansa başvurulmayacaktı" demiştir. Halbuki konferansa bir Türk heyeti katılmış olsaydı en azından Ege kıyılarına çok yakın adalardan bazılarının alınma şansı doğabilirdi.
Çünkü yalnızca nüfus dengesine göre karar vermek Türkiye’ye karşı bir hukuksuzluktu ve bu durum konferansta dile getirilebilirdi. Türkiye bu konuda hakkını arayabilirdi. Örnek olarak Batı Trakya’daki nüfusun yüzde 80’ine yakın Türk ve Müslüman’dı ancak Lozan antlaşmasında Batı Trakya bölgesi Yunanistan’a bırakılmıştı.
Bu da nüfus dengesinin tek başına yeterli bir gerekçe olmadığını göstermekteydi. Ancak Türkiye’nin konferansa katılmaması bu ihtimalleri en başından ortadan kaldırdı. 10 Şubat 1947’de İtalya Paris Antlaşmasını imzaladı. CHP’nin siyaset anlayışında tarihi boyunca bu ülkenin âli menfaatlerini düşünmek ve korumak hiç kısmeti olmamıştır.
Bu tarihi gerçekle yüzleşen ülkemiz bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun dile getirmiş olduğu şehitler tepesinin boş kalmasının gerekçesini nasıl ki daha dün 12 adayı Yunanistan’a peşkeş çekmişse, yarında şehitler üzerinden siyaset yaparak ve bunu bahane ederek başta Hatay’ın geleceği ve bölgede yeni haritaların çizilmesi içinde aynı strateji içinde cevap vereceği muhakkaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.