Bitkiler her derde deva mı?
Bilimsellik ve cehalet arasında FİTOTERAPİ!
Ülkemiz toplam 8000 civarında bitki türüne sahip olan Avrupa kıtasının florası ile karşılaştırıldığında 10000’inin üzerinde bitki türüne sahip florası ile çok zengindir. Ayrıca bu türlerin %30’u endemik, yani dünya üzerinde sadece Türkiye’de yetişen türlerdir. Türkiye sahip olduğu bitkisel türlerdeki çeşitlilik açısından dünyada 22. sırada yer alan önemli bir ülkedir.
Bu zenginlik, ülkemizde yüzyıllardır nesilden enesile aktarılarak biriktirilerek, “Anadolu halk tababeti”ni oluşturmuştur. Son yıllarda “doğala dönüş” şeklinde ifade edilen eğilim doğrultusunda, bitkisel ilaçlar da tedavi alanında yerlerini almış ve oldukça popüler hale gelmiştir.
Ancak günümüzde, en çok yapılan yanlış modern fitoterapi ve halk tababetinin birbirine karıştırılması ve sanki aynı kavramlarmış gibi konunun uzmanı olmayan insanlar tarafından sunulmasıdır. Halbuki, modern, gerçek veya rasyonel fitoterapi denilince akla “bitkisel ilaçlarla tedavi” gelmelidir ve doğru tanımlaması da bu şekildedir. Fitoterapi, Yunanca “phytos” (bitki) ve “therapy” (tedavi) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir sözcüktür.
Bu terimin ilk defa, 1870-1953 yılları arasında yaşamış Fransız hekim Henri Leclerc tarafından La Presce Medical adlı dergide kullanıldığı bildirilmiştir. Fitoterapi tanımında verilen “bitkisel ilaç” teriminden kastettiğimiz ise “fitofarmasötikler/fitoterapötikler” olup; ham veya işlenmiş halde bitkinin çeşitli kısımlarını veya standardize edilmiş bitki ekstresini taşıyan, etki şekli açıklanmış, kabul edilebilir güvenilirlik sınırları, yan etkileri, kontrendikasyonları, stabilitesi ve toksisitesi belirlenmiş, tekrarlanabilir fizyolojik etkiye sahip ve çağdaş ilaç tanımına uygun, GMP kuralları ile üretilmiş ve farmasötik formda hazırlanmış ürünlerdir.
Bu tanımın konvansiyonel (sentetik) ilaçlardan teknik anlamda hiçbir farkı yoktur. Aralarındaki tek fark fitoterapötiklerde tek bir etken madde yerine, bir veya daha fazla bileşik üzerinden standardize edilmiş farmasötik kalitede ekstre bulunmasıdır. Yani, eczaneden aldığınız bir parasetamol preparatı ile bir bitkisel ilacın hazırlanmasından hastaya ulaştırılmasına kadar geçen süreçte aralarında hiçbir farklılık yoktur. İkisi de aynı ilaç kalitesini hastaya sunmalı ve etkinliğini göstermelidir. Diğer yandan, bitkisel kaynaklı olmalarına rağmen ilaç olarak kullanılan tek moleküller (atropin, efedrin, morfin, genistein, vs.) “bitkisel ilaç/fitoterapötik” olarak kabul edilmemektedir.
Bitkisel ilaç (fitofarmakoterapötik) olabilmesi için mutlaka “standardize edilmiş bitki ekstresi” içermesi gerekir ki tıbbi etki gösterebilsin. Bu standardizasyonun ise, Türkiye’nin üyesi olduğu ve ülkemizde geçerliliğini kabul ettiği ve tabi olduğu Avrupa Farmakopesi’nde bulunan tıbbi bitki monograflarına uygun şekilde yapılması gerekir.
Şu anda, Avrupa Farmakopesi’nde 200’den fazla tıbbi bitki monografı bulunmakta ve farmakolojik etki gösterebilmesi için bütün spesifikasyonları tanımlanmaktadır. Bu spesifikasyonlara uygun olmadan hazırlanan ekstreleri içeren preparatlardan, farmakolojik etkinlik veya bir diğer deyişle tekrarlanabilen fizyolojik cevaplar beklemek ve ilaç kalitesinde kabul etmek çok doğru olmayacaktır. Ancak, piyasada çok miktarda bulunan ve bu spesifikasyonlara uymayan bitkisel ürünler üzerinde ülkemizde yeterli denetim ve kalite kontrolleri yapılamadığı da bir gerçektir. Bu nedenle halkımız ve hekimlerimiz kullandıkları sözde “ilaç” mahiyetindeki bitkisel preparatların özellikle ciddi bir ruhsatlandırma sürecine tabi tutuldukları Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat alıp almadığına dikkat etmeli, ilaç kalitesindeki “fitofarmakoterapötikleri” satın almaya yönelmeli ve hekimler ile eczacıların bilgilendirmesi, tavsiyesi ve yönlendirmesi ile kullanılmalıdır.
Bitkilerin “her derde deva olduklarına” dair yaygın bir toplumsal algının yaratılmış olması da bir diğer dikkate değer noktadır. Bu algıya, özellikle medyada pompalanan bilgiler ve eğitimi olmadığı halde fitoterapötikler konusunda “uzman” olmadığı halde, “uzmanmış” gibi gösterilerek her gün televizyonlara çıkarılan kişilerin halkı yanlış yönlendirmeleri de katkıda bulunmaktadır.
Ancak gerçek, bu yaygın algıdan uzak olup, bir halk sağlığı sorunu hale gelmektedir. Oldukça dikkate değer ilaç ve gıda etkileşimlerine neden olmalarından dolayı, fitofarmakoterapötikleri kullanırken doğru ve bilinçli şekilde kullanmanın, eczacı ve hekime mutlaka danışılmasının ve hastanın kullandığı bitkisel preparat konusunda doktorunu haberdar edip onayını almasının ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedir.
Dolayısıyla, yüzlerce kimyasal molekülden oluşan ve bu nedenle oldukça karışık kimyasal içeriğe sahip olan fitofarmakoterapötiklerin etkili olmalarına rağmen, masum oldukları da düşünülmemelidir. Kayda değer ilaç ve gıda etkileşimlerine neden olmalarından dolayı, fitofarmakoterapötikleri kullanırken doğru ve bilinçli şekilde kullanmalı, eczacı ve hekime mutlaka danışılmalı ve hasta kullandığı bitkisel preparat konusunda doktorunu haberdar edip onayını almayı göz ardı etmemelidir.
Fitoterapi ürünlerine dünyada farklı bakış açıları bulunmaktadır. Örneğin; Avrupa’da fitoterapi ürünlerine ciddi bir bakış açısı olup, çoğunlukla OTC (over the counter) ürünleri olarak çoğunlukla ilaç kategorisinde ruhsatlandırılıp satılmaktadır.
Amerika’da ise bu tip ürünlerin %80’den fazlası “gıda takviyesi” adı altında satılmakta ve FDA bu ürünler konusundaki tüm sorumluluğu üretici firmaya bırakmaktadır. Amerika’daki uygulamadan farklı olarak; herhangi bir farmakolojik etkiye sahip bitkisel ürünler, Avrupa’da ilaç olarak değerlendirilmektedir.
Avrupa ülkeleri arasında bitkisel ilaç pazarında en büyük paya sahip olan Almanya’yı sırasıyla; Fransa, İtalya ve İngiltere takip etmektedir. Piyasada yaklaşık 800 çeşit bitkisel ilacın mevcut olduğu Almanya’da fitoterapötikler Sağlık Bakanlığı E Komisyonu tarafından incelenerek ruhsatlandırılmakta ve Alman hekimlerin % 70’i tarafından reçete edilmektedir.
Tıbbi bitkiler ve bunlardan hazırlanan ilaçlar konusunda akademik eğitim alan ve bu konuda donanımlı olan tek meslek grubu eczacılıktır. Bu nedenle, eczacıların bu konuya sahip çıkması ve söz sahibi olması gerekmektedir. Şu anda, maalesef bu alanda bir boşluk olması sebebiyle, konunun ehli olmayan insanlar tarafından fitoterapi yazılı ve görsel medya aracılığıyla yanlış tanıtılmaktadır. Fitoterapi; bilimsel zeminde yapılan araştırmalara ve klinik çalışmalara dayanan bir bilim dalıdır, halk tababeti değildir.
Koruyucu, tamamlayıcı veya tedavi edici amaçla kullanıldığından alternatif tedavi olarak düşünülmesi yanlıştır. Fitoterapiyi “bitkilerle tedavi” yerine, yukarda verdiğimiz tanıma uygun olan “bitkisel ilaçlarla tedavi” olarak yorumlamak çok daha doğru olacağını burada bir kez daha vurgulamak doğru olacaktır. Bahsettiğimiz üzere, bitkisel ilaçlarla tedavi, kesinlikle aktarlardan temin edilen bitkilerin kaynatılıp içilmesi gibi anlaşılmamalıdır.
Bu yanlış anlaşılmanın, hem halk hem de hekimler nezdinde düzeltilmesinde en önemli rol eczacılara düşmektedir. Bunun için eczanelerinde sattıkları bitkisel ürünleri en başta eczacıların çok iyi tanıması, etkileri, yan etkileri ve ilaç etkileşmeleri ile bilgileri hastaya anında aktarması çok önemlidir.
Eczacılar, bunların da “ilaç” olduğu fikrini hem hastalara, hem de hekimlere benimsetme konusunda çaba göstermeli, eş-dost veya medyatik insanların tavsiyesiyle kullanmamaları gerektiği ve halk arasında var olan “bitkisel ise zararsızdır” veya hekimlerde yaygın bir algı olan “bitkisel ise etkisizdir” gibi yanlış düşünceleri düzeltmeye çalışmalıdır. İnsanların etraftan veya medyadan aldığı kulaktan dolma veya abartılı bilgilere dayanarak bitkisel ürünlere yönlendiği bir gerçektir.
Dolayısıyla, ilaç kalitesindeki bitkisel veya doğal ürünlerin sadece eczanelerde satılması sağlanırsa; hasta ürüne sadece eczaneler aracılığı ile erişebilecek, eczacının bu konuda da bir “sağlık danışmanı” olarak hizmet vermesi gerçekleşecek ve aktarların bu konudaki fonksiyonları sona ermiş ve kendi öz fonksiyonlarına dönmeleri sözkonusu olacaktır.
Aslında bitkisel preparatların sadece eczanelerde satılması, üretici firmalar tarafından da bir itibar kaynağı olup, bu noktayı broşürlerinde özellikle belirtmektedirler. Bu durum, bitkisel ilaç üreten firmaların rekabet açısından ürünlerine daha özen göstermeleri ve daha kaliteli ilaçlar üretmeleri için de bir teşvik olacaktır.
Son söz olarak; eczacılar bu konudaki eğitimlerini ön plana çıkararak fitoterapi alanındaki bilgilerini sürekli güncellemeli, bu tip ilaçların etkileri ve ilaç etkileşmeleri hakkında hastayı bilgilendirmeli, bu alandaki danışmanlık görevini hastalar için olduğu kadar gerektiğinde doktorlar için de yerine getirmeli ve fitoterapötiklere mutlaka sahip çıkmalıdır. İnsanların en çabuk ulaşabileceği sağlık personeli olan eczacılar ve hekimler, bitkisel ilaçlar hakkında toplumu bilinçlendirme konusunda en büyük rolü oynayacaklardır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.