AYŞEGÜL TÜTEN

AYŞEGÜL TÜTEN

Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler!

A+A-

Piyasa, ekonomi, rekabet, sermaye, reklamlar, sosyal platformlar, tüketim alışkanlıkları(çılgınlıkları), popüler söylemler daha neler neler... 

Tüm bunlar (Laissez faire-passer) Bırakınız geçsinler bırakınız yapsınlar! Liberalist düşünce yapısının bu meşhur söyleminin bize düşündürdükleri getirdikleri ve bizden götürdükleri olarak sayabileceğimiz unsurlardır. 

Popüler kültürün hegemonyası altındaki günümüz insanına dayatılan;  'Klişeleri yık!'  'İstediğin gibi yaşa!'  'Mutlu ol!' 'Kendin ol!'  'Kendini sev!' 'Hazzı yaşa!' 'İçindeki seni serbest bırak!' gibi hedonik sloganlar, kendine odaklanan, kendine yeten, bencil birey mitiyle ortaya çıkıp, toplumsal bağa duyulan ihtiyacı yok etme amacı güdüyor. İyi hissetmenin, mutlu olmanın, özgür yaşamın hayatımızın merkezine yerleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda arzuladığı her şeyi yapan özneler bileşkesinde, gerçek anlamda bir toplum algısından söz edebilmek ütopiktir. 

Mutluluk simsarları, haz ve mutluluk vaatleriyle hazzın, modanın, gösterişin iç içe geçtiği bütüncül bir post-panoptikon inşa etmektedir. Bu siber hapishanenin gönüllü mahkumları ise hayallerini ertelemeyecek, mutluluğun peşinden koşacak tabir yerindeyse yüreğinin götürdüğü yere gidecek özgür bireylerdir. Akıl ile duygu arasında kalındığında duygularının sesini dinlemeyi salık veren 'yüreğinin götürdüğü yere' git deyimi şimdilerde arzularının peşinden gitmeyi, anı yaşamayı dahası utanmadan, çekinmeden keyfine göre davranmayı ifade eder ve bunları kişisel gelişim için atılması gereken adımlar olarak niteler  hale geldi. Bu düzende bireye sözde 'cesaret' adı altında ne kadar çılgınlık yaparsa, o kadar kendi olabileceği empoze edilir. Bastırılmış duygularını açığa çıkarıp, hazları merkeze alarak yaşamak, yani moda tabirle hayatını yaşamak, bir sosyal statü meselesi olarak görülür, ne kadar özgür, çılgın, varsıl yaşıyorsa birey o kadar saygın kabul edilir oldu.Tabii tüm bunların bedeli, sermaye sahipleri ile verimli, kaliteli, bir ekonomik ilişkinin sımsıkı kurulmasıydı. Hal böyle olunca bir giyim firmasının, bir bankanın, müşterisiyle kurmaya çalıştığı duygusal! bağ da beyhude değildir. 

Liberalizm, neoliberalizm ve kapitalizm kıskacında birey tüketmeye hem de hızla fütursuzca, doyumsuzca harcamaya teşvik edilecektir. Sahip olduğu iddia edilen fırsat eşitliğiyle; hazları peşinde sözde  ideal yaşam standartları diye sunulan asgari standartlara ulaşabilmek için sürekli çalışacak, daha fazlasını elde etmek için yarışacak, olmazsa olmaz diye dayatılan bu standartlara eriştiğindeyse elde ettikleri cazibesini yitirip, daha fazlasına göz dikecek. Elde edemedikleri için ise kendisini mutsuz, yetersiz, başarısız hissedecek.

İdeal yaşam döngüsü içinde bireyler, sistemin birer kurbanı olduklarının farkına bile varmadan yaşar giderler. Kapitalist sisteme göre parası, sermayesi olan kişiler daima önde koşarlar, 'pastadan en büyük payı alma' çabası ve 'büyük balığın küçük balığı yutması' esasına dayanan sistem, 'parası olan gücü elinde tutar' felsefesiyle hükmeder. Kapitalizmin 1960'lı yıllarda yaşanan ekonomik bunalımla çökmeye yüz tutması neticesinde, neoliberalizm prim yapar. Neoliberalizm; birbirinden pek de bağımsız olmayan siyasi, ekonomik ve felsefik boyutlarıyla, temelde bireyci, sermaye ve rekabete dayalı yaklaşımı ile devletin ikinci plana itildiği bir düzendir. Bir anlamda klasik kapitalizmin makyajlanmış bir versiyonudur diyebiliriz. Ekonomiyi bir din olarak kabul eder, en klasik şekli ile, ekonomi işlerinin devletten ayrılması ve özel teşebbüsün, serbest ekonominin piyasayı yönetmesi gerektiğini savunur. Böylece devletin en temel görevlerinden olan eğitim, sağlık güvenlik unsurları,özel sektöre devredildiğinde sistem kendisi için daha verimli insan türleri, tabir yerindeyse rutine sadık köleler yetiştirmeyi hedefler. Günümüzde dijital panoptikon da diyebileceğimiz iletişim teknolojileri ve medya sayesinde adına neoliberalizm dediğimiz aktif agresif bir kapitalizmle karşı karşıyayız. İnsanın emeği, zamanı, entelektüel birikimi ve eylemleri insanı insan yapan özellikleri, pazara sunulduğunda aslında metalaşan sadece insanın emeği değil bizatihi kendisidir. Günümüzde kapitalizm bizden zihnimizi, düşünce yapımızı, bedenimizi, değerlerimizi kısaca tüm benliğimizi talep ederken, neoliberalizm de geleceğimizi ipotek altına alıyor. Bu yeni dünya düzeni modern kölelik formatında pervasızca insan üretmeyi arzuluyor. Köklerine yabancılaşmış, düzeni sorgulamayan, sistem için problem teşkil etmeyen yeni sürüm insan modeli, tüm bu özgürlük vaatleriyle arzuların her açıdan kışkırtıldığı sosyo-kültürel çerçevede rolünü hakkıyla oynayan performans özneleri için gidişata dur demek muhayyel midir?

Özgür birey imajı, kişisel gelişim paradoksu, arzu-duygu-akıl üçlemi, mutluluk ticareti, arzularının peşinden koşan özneler, daha iyi, daha konforlu ve mutlu yaşama odaklanan toplum.... 

Tüm bunlar tek bir şeyi getiriyor akla; "Kölelik kaldırıldı, yaşasın modern kölelik!"

Önceki ve Sonraki Yazılar