6+1 ayaklı masa ve Kürdler!
Kurtuluş Savaşında Kürd Sadakati
Mustafa Kemal Samsun'a çıktığında Kürdlerin sadakatinin farkındaydı ve daha önce Diyarbekır'de 16. Kolordu'da görev yaparken tanıdığı bu insanlara güveniyordu.
16 Haziran 1919'da Kazım Karabekir Paşa'ya yolladığı şifrede, "Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakârlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir" diyor ve şöyle devam ediyordu: "Bu sebeple ben Kürdleri de bir öz kardeş olara ağuşumuza (bağrımıza) katıp tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu dünyaya Müdafaa-i Hukuku Milliye cemiyetleri vasıtasıyla göstermek karar ve azmindeyim."
Zaten Kürd aşiretleri de, "din ve vatan uğrunda açılacak mücahedeye katılmaya hazır olduklarını", Kazım Karabekir Paşa'ya bildirmişlerdi. Erzurum civarındaki Kürdler, İstanbul'un İngiltere tarafından işgaline çok üzülmüş ve ilgili makamlara yolladıkları bir telgrafta "Hilafet ve Saltanat makamının uğradığı tecavüz ve ihanetin tazmini ve mevcudiyet ve istiklalimizin temini için son damla kanlarımıza kadar mukavemete ahdediyoruz" demişlerdi. Kemal Paşa Kürdlerin bu hassasiyetlerini gözeterek ve kimliklerini onore ederek, onları Milli Mücadele'ye kazandırma stratejisini geliştirdi. Hamidiye Alayları'ndan kalan Kürd milisler önce Müdafaa-i Hukuku Milliye cemiyetlerine sonra da düzenli orduya katıldılar. Özellikle Urfa ve Maraş'ın düşman işgalinden kurtarılmasında çok önemli roller üstlendiler. İsmet Paşa'nın ifadesiyle; "Milli Mücadele devamınca canla başla gayret gösterdiler."
Kürdlerin Sevr'i Protesto Edişi
Kürdlerin içinde "bağımsız Kürdistan" kurmak isteyen küçük bir milliyetçi grup da vardı. Başlarında Şerif Paşa'nın bulunduğu bu "Jön Kürdler", İtilaf Devletleri ile anlaşarak önce Kasım 1919'daki Paris Konferansı'nda sonra da 10 Ağustos 1920’deki Sevr Anlaşması'nda boy gösterdiler ve Sevr'e "Kürd halklarının Türkiye'den bağımsızlık elde etmeleri" yönünde bir madde eklettiler. Ancak bu küçük Kürd milliyetçisi kadro, Doğu Anadolu'daki Kürd liderler tarafından şiddetle kınandı. Erzincan'dan on ayrı Kürd aşiret lideri, Fransız Yüksek Komiserliğine "Türklerin ve Kürdlerin soy ve din itibarıyla kardeş olduklarını" vurgulayan protesto telgrafı yolladı. Bediüzzaman Said Nursi, Ahmet Arif ve Mehmet Sıddık, Kürdler adına yayınladıkları ortak yazıyla, Sevr Anlaşması’nı lanetlediler. Kürd din âlimleri de Milli Mücadele lehinde Anadolu müftülerinin yayınladığı fetvayı imzaladılar. Lozan görüşmeleri yapılırken Batılı devletlerin Kürdleri "azınlık" olarak görmekte ısrar etmeleri üzerine ise Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey 3 Kasım 1922'de Meclis kürsüsüne çıkıp şöyle demişti: "Avrupalılar diyorlar ki, 'Türkiye'de yaşayan akalliyetlerin (azınlıkların) en büyüğü, en kesretlisi (kalabalığı) Kürdlerdir.' Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm. Binaenaleyh bir Kürd mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürdler hiç bir şey istemiyorlar. Biz Kürdler vaktiyle Avrupa'nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik... Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz." Bir sonraki celsede ise, Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Pozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin hepsi şu cümlelerin altına imza attılar: "Türk, Kürd bir kütle-i vahidedir. Kürdler, hiç bir vakit Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu ayırmak için hiç bir kuvvetin tesiri yoktur."
Mardin’in Kürd Mebusları
24 Mayıs 1920 tarihli İrade-i Milliye gazetesinde Mardin mebusları şunu söyler;
”Mardin’in Kürd mebusları sıfatıyla söylüyoruz. Mardin ve havalisi ahali ve anasırı müttehit ve müttefik ve müsellah bir halde makam-ı celil hilafet ve saltanat ve vatan ve din kardeşlerimiz için canla, başla son damla kanlarına kadar sarfetmeye katiyen azm ve müheyyadırlar. Şurasını da söyleyeyim ki o havalide tek bir ecnebinin bile vatan-ı Osmaniye’ye ayak bastırılmaması için ahdu peyman edilmiştir. Mardin milletvekilleri Esat Bey ve Necip Bey 3 Kasım 1922 tarihli 12 imzalı bir takrire katılarak Türk-Kürd ayırımı yapılmasına açıkça karşı çıkmışlar: Takrirde:’Türk, Kürd bir kütle-i vahidedir. Kürdler hiçbir zaman Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu yapmak için hiçbir kuvvetin tesiri yoktur. Avrupa hükümetlerinin Kürtleri müdafaa etmeye salahiyetleri olmadığı biddefeat memleketimiz halkı ile beraber protesteo edilmiş olduğu halde yine mevzubahis edilmesi şayan-ı teessüftü. Kürdler her vakit Türklerle beraber vatan uğrunda daima ölmüş ve ölmeye hazır bulunmuş oldukları cümlenin malumlarıdır denilmektedir.”*
*KAYNAK: TBMM Zabit Ceridesi. c.24.s.373
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.